AKIRA

 


      GELECEĞİN YILGIN MÜRİDLERİ

    80’lerin sonu Dünya, buram buram yozlaşma ve şiddet kaynıyordu. Atom çağı doruğuna doğru her şeyin yüksek bir gerekçe ile nihayetleneceği iki binli yıllara, yirmi yıla yakın zaman vardı… Türk’ler denli ulusçuluk bilinci gelişmiş fakat tarihi, iç savaşlar, ulusal katliamlarla dolu, Japon’ların, Hiroşima ve Nagasaki ile nüksetmiş, derinlerde uyuyan Turan’cı kişiliği, on yıllar içinde geçirdiği çok hızlı değişimlerle, asırlar evveline dayanan ilk tesirinden bir şey yitirmeyerek, daha hiddetlenmişken, her bölge gibi oraların genç nüfusu da, kültürel hususlarda payına düşenden nasiplenmekteydi… İşte o günler, 1982’de, Katsuhiro Otomo isimli bir mecnun tarafından, dönemi ruhunu taşıyan ancak olası bir yakın atiyi betimleyen bir siber-punk manga dizisi doğdu. 82'den, 1990'a değin tefrika edildi. 1984 ile 1991 yılları arası, yayımcı Kodansha, hayranları mest edecek nihai bir icraata imza atarak, tüm yayımlanmış seriyi, eksiksiz altı cilt hâlinde topladı…

MANGA

Manga, Üçüncü Dünya Savaşı’na sebep olacak, büyük yeni bir tür bombanın, 6 Aralık 1982, 14:17’de, Tokyo semâlarında patlamasının otuz yedi yıl ardılında, ‘kıyamet sonrası’ , ‘gelecekçi’ bir Neo-Tokyo'da geçiyor…

Hikâye, zamanının haylaz erinlerinin çeteleştikleri ara sokaklardan, elit Neo-Tokyo caddelerine taşan motosiklet kovalamacalarıyla vakit geçiren, okula değişiklik olsun diye uğrayan, hamile kız arkadaşını umursamayan âsi Kaneda için her şey olması gerektiğince ateşli ve ivedidir. Çocukluk arkadaşı Tetsuo misali… Palyaçolar adlı bir motosiklet çetesi üyelerinin, bölgelerine girmeleriyle, işler kızışır. Kaneda, ekibini toplar ve üzerlerine saldırır. Hepsini alt ederler. Ancak Tetsuo, ansızın önüne çıkan çocuk cüsseli, buruşuk çehreli tuhaf biri yüzünden motoruyla kaza yapar ve ağır yaralanır. Ordu mensupları birden olay yerinde biterek, tuhaf kişiyle beraber Tetsuo’yu alır ve götürürler… Bu elgin kişi, hikâye başlarında, ordu mensuplarından kaçan, her yerde fellik fellik aranan, uza devim yetileri olan bir denektir. Motosiklet kazası esnasında büyük bir patlamaya sebep olan açığa çıkan muazzam erke, yakınındaki Tetsuo’ya, tesir ederek, bir nevi bu kabiliyetin kendisine bulaşmasına sebebiyet vermiştir… Çocukluğunda yaşadıklarından ötürü bilinçaltı ergenlik yaralarıyla dolu olan ve dolayısıyla o zamanlardan beri epey dengesiz biri olan Tetsuo’nun, giderek büyüyen depresif ruh hali, tüm çevresini, Tokyo’yu ardından tüm Japonya’yı ve Dünya’yı yutacak, muazzam tehdit hâline gelecektir. Bu doğrultuda, can dostu Kaneda ile arkadaşları, devrimci militan kız Kei, bütün bunlara sebep olan çok gizli üst düzey deneylerin(Her şeyi denetleyebilme gücü sunan uzadevim yetileri olan ve bu sebeple bünyeleri çökmüş özel çocuklar üzerinde gerçekleştirilen örtük deneyler) sorumlusu ordunun başını çeken ve Kaneda’nın saç tipinden ötürü ‘Dazlak’ dediği Albay, Tetsuo’yu, otuz yedi yıl evvel yaşanan AKIRA felâketinin yinelenmemesi adına durdurmağa uğraşacaklardır… Akira, o zamanlar, tüm Tokyo’yu tahrip ettiği yıkımından sorumlu olarak, Tetsuo ve uzadevim yetilere iye gizemli çocuklarla eş güçlere maliktir. Albay, Akira’nın buz gibi uykusundan uyanmasından korkmaktadır O durumda, Dünya için hiçte iyi şeyler olmayacaktır…

Katsuhiro Otomo, tüm külliyat boyunca, siyasî kargaşa, toplumsal yalıtım, yozlaşma ve askerî iktidar baskısını, çağdaş ötesi, siber-punk tasarımı bir atiye taşımıştır. Hat safhada kültür kirliliğiyle biçimlendirdiği bu alt tür, çizgi romanın yayımlandığı dönemler doruğuna ulaşarak, hemen her yaklaşım biçiminde kabul görmeğe başlamıştır… Saldırgan küfür ve argo dili, baskıcı bir geleceğe dair siyasî tespitleri, umutsuz ve kapana kısılmışlık hissiyle erginlenen erinlerinin, yetişkin olma aşamalarında anbean yiterken, tek tipleşerek, gerçekliğin yalınlığına bürünen umutlarının, karabasan gibi üzerlerine çöktüğü geleceğe, canavarsı hiddetle tepkilenişleridir… Hikâye boyunca, tüm ergenler gibi Kaneda ve dostları da, bunu daima inkâr ederler; büyümeğe karşı direnişleri denli. Tetsuo ırası, Japonya’nın, bireysel temsili olarak, kendini, evrenin özeği, Dünya’nın göbeğinde varsayan Çin’liler ve Türk’ler gibi aleyhtar durumlara karşı daimi varoluş mücadelesi veren ve kültürel yalıtılmışlıktan ötürü benzersizlik algısı içinde yüz yılda bir uyanan Turancılık anlayışına kapılarak, sonra ondan kurtulmak isteyen meddücezir bir ikircikli toplumsallaşma yaratır. Tetsuo’nun, sonlarda, biçimden, biçime başkalaştığı hâlleri, çağdaş üstü okuyucu ve izleyicinin geçirdiği zihinsel dönüşümlerin özeti mahiyetindedir. Korkuya harmanlı coşku yaratan böyle sahneler, askerî bürokrasi, baskıcı hükûmetin iğdiş edici yönetim biçimi ve yaptırımlarıyla, toplumun, üzerinde uygulanan zorbalıklardan aldığı hazzı alttan vurgular. Tetsuo’yu durdurmak için ordunun, Dünya yörüngesinde bir uydudan yaptığı ışın saldırısı sonucu Tetsuo’nun, kolunu kaybetmesiyle, karşılaştığı her şeyi yok edişi, dilsiz, sağır ve akılsız toplumun(artık sayısız alt topluluğa ayrışmıştır) yaşamsal uzuvlarını yitirişiyle(iç kargaşalar), iktisadî ve tüm varoluşsal gerekliliklerini karşılayan her önüne çıkan yapıyı, dizgeyi yakıp, yıkmasına varışıdır. Kendisini canavarlaştıran iktidarı ve orduyu hedef alır. Dışlanmış erinin çilesi, itilip, durulan köle toplumun emekleridir. Nihayetinde, zihinsel yaralarla dolu türünün, evrildiği kalıplar ötesi aydınlanmanın sancılarıyla boğuşurken, değişime direnmekle, değişen ve buna şiddetle zorlanan tüm toplumlarca yeni yaralar alır. Asla ve asla yaşadığı evreni merak etmeyen, insansının halefi olarak, ayıp, yasak, günah gibi aşılamaz, bağnaz fikirlere hapseder…

ANIME

Akira, 1982’de çıktıktan sonra üstün başarısından ötürü ardılları yayımlanırken, 80’ler ortalarında, yayımcısı ile yaratıcısı Otomo, kesinlikle Anime’ye evrilmesi gerektiğinde oydaştılar. Manga’da olduğu üzere Otomo yönetiminde ekip, 1986’da hazırlıklara girişti… Film, 88 yazına yetiştirildi. 2 saat sürüyor ve iki yüz bine yakın görsel içeriyordu ve beş yüze yakın çok geniş bir renk levhasıyla çalışıldı. Yine ilk olarak, filmden evvel seslendirmesi yapılarak, çizgi karakterlerin ağızlara, seslere uyumlandı. Nihayetinde, her yönüyle dünya Anime tarihine geçecek muazzam bir icraat yaratıldı. Anime’nin bir diğer niteliği ise, canlı-cansız tüm varlıkların devinmeleridir. Betimlediği çağdaş üstü(Post modern) zamana uygun dizemde her şey hareket hâlindedir. Bu durum, o zamanlar, üstelik şimdi dahi alışıldık donuk arka görsellere keskin tezat oluşturur. Çoklu ekran(Poli ekran) oluşturan en az üç, beş karenin bütünlüklü sunumu işgüzarlığı, bu filmde kendini göstermez…

Anime kavramını eksiksiz anlayabilmek adına Japon’ların, yakın kültür tarihine bakmak gerekir. Anime, ‘Çizgi Film’ değildir! Japonya’da, büyüme çağında çocuklara yönelik ürün olan çizgi film, onların gelişen imgelemlerinde tahayyül ettikleri biçimleri, iki boyutlu düzlemde(Televizyon) hareketli algıladıkları etkinliktir. Japon milleti, iç siyaseti sebebiyle, Turancı anlayış güttüğü gibi geçmişinden, günümüze içe kapanık kültürlenme yaşadığından, bilhassa son yüz yıldır ‘uygarlaşma’ gereği dış kültürlere, Amerika, Avrupa giyim ve mimarisi(Geç Rokoko, Barok) üzerine ilgi alanını genişletmiş olsa da, özüne bağlı olmağı sürdürmüş ve bu, çocuklarla eş kaygılarda, çocukluğundan çıkamamış yetişkinler içinde bir çağdaş bir estetik biçim doğurmuştur; Anime. 

Kâğıt katlama sanatı(Origami), oyuncak bebek yapımı(Amigurumi), kukla sanatı(Bunraku), minik ağaç yetiştirme(Bonzai), ‘Cosplay’ dedikleri, anime, manga karakterleri gibi giyinip, boyandıkları ve topluca buluştukları etkinliklerinde genç kızlar, masum okul kızı(Kawaii) gibi giyiniyorlar… Konuyu pekiştirmek adına zamanında, Japon kültürü ile etkileşen, on sekizinci yüzyıl batı Avrupa tarihine değinmek gerekir.

Kaneda'nın, özel donanımlı motoru
O zamana değin Batı’ya kapalı olan Japon kültürü, bakışını batıya çevirdiğinde, hat safhada yerel tesirler barındıran Japon kültür ve sanatı(Japonizm, batı kökenli terimin ilk kullanımı on dokuzuncu yüzyıldır. Batı kültüründe, Japon tesirlerini çağrıştırır)’nın, Avrupa’ya tesir etmesi neticesinde, İzlenimci(Empresyonist)’leri etkiledi. Anladılar ki, Japon sanatı, zengin renk anlayışıyla, tabiatı resmetmenin yenilikçi biçemi idi. Karşılıklı etkileşimlerle, kaynaşan doğu ve batı kültürleri, söz konusu Japon kültürünü de renklendirdi. On sekizinci yüzyıl batı Avrupa’sına özgü rengârenk ve altına tarlatan giyilen kabarık elbiseler, Japon kızları arasında rağbet görmeğe başladı. Kızların giyimleri, on sekizinci yüzyıl ortalarında, ‘barok’ biçeminde belirmiş ‘Rokoko’ , sözcük kökeni Fransızca, ‘rocaille’ ve “coquillage” sözcüklerinden türemiş olduğu farz edilerek, rocaille, kaya süslemesi, coquillage, kabuk manalarına geliyor… 18. Yüzyıl Fransası’nda, yaygın olarak, kıvır kıvır yapraksı düzenle bezenen yüzeyleri çağrıştıran terim gereksinimi olarak türetilmiş kavramdır… Ancak Barok’ta eksi alanlar ihtişamla doldurulurken, Rokoko’da, süslemede eksi alan kullanımı artarak, sadeleştirilmiştir. Bir kızın, incecik bedenine giydiği, altı tarlatan ile karatılmış elbise, alt bedene vurgu yapar…

Batıyı, böylesi incelikle etkilemiş Japon kültürü kökeni, tıpkı Kore gibi toplumunun tarihsel gelişiminde, henüz kimselerin yaşamadığı bu büyük takımadalara göç aldığı zamanlar, resim yazısı biçimli Çince, yazım şekli olarak benimsenmişti. Ayrıca düşünce biçimi, büsbütün Çin felsefesi-Konfüçyus temelliydi. Gökbilim ve zamanı anlama gereksinimi olarak takvim mantığını, Çin’den almışlardı. Eş zamanda, yönetim anlayışları da, Çin devletçilik biçiminden etkilenmişti. Zanaatkârlık, sanatsal yaklaşımlar gibi nevi yönelim, Çin kültürü temelliydi. Bu durum, tarih boyunca, Japon’ların toplumsal algısında baskıcı biçimde yer etti. Son olarak, on dokuzuncu yüzyıl ikinci yarısında, yeni sömürgeler aranan ABD ve Avrupa’nın, Japonya ile ticarî ilişkiler kurma arzuları olumlu netice verince, silah gücü Japon’ların çok üstünde olan batılı emperyalist güçler, Japon ordusunu geliştirmek gerekçesiyle, buraya adeta askerî bir çıkarma yaptılar. Örtük işgâlden rahatsız olan millî görüşte askerler, saldırıya geçtiklerinde, ne yazık ki, ağır yenilgiye uğradılar. Batı’nın, tüm alanda giderek çoğalan baskıları, siyasî ticarî ve kültürel dayatmaları, Japon toplumunu bunaltarak, bilinçaltında derin zedelenmelere yol açtı. Eğitim, hukuk anlayışı ve ordu yapısı, batı ülkelerininkiler gibi yeniden düzenlendiler. Ordu’da yapılan radikal değişikliklerle, Japonya’nın millî kimliği samuraylar, ordudan atıldılar. Bunu izleyen vadede Japonya, hızla sanayileşmeğe başladı. İktisadî yapısı kapitalistleşti. Doğal olarak Turan’cılığı nüksetti ve Çin’den evvel Kore’yi işgâle kalkıştı. Bu doğrultuda Çin’in kara birlikleri ile donanmasını yenilgiye uğrattı. Kuzeyde Ruslar, Çin'in kuzeydoğusunda bulunan Mançurya bölgesini işgâlle karşılık verince, Tetsuo misali yoluna çıkanı yıkıp, geçen Japon’larca mağlup edildi… Birinci Dünya Savaşı’nda da, benzer tutumlar sergileyen Japonya, Çin’e tıpkı barılı güçlerin bir asır denli evvel kendisine yaptıkları gibi siyasî ve ticarî dayatmalar uygulamağa kalkıştı. Yeniden Çin’e saldırarak, Mançurya’yı işgâl etti. Bu tutumunu, İkinci Dünya Savaşı’nda da, sürdüren Japonya, Pasifik adalarını işgâl etti… Giderek büyüyen bu güç karşısında hiçbir şey yapamayan Amerika, Japonya’ya petrol engeli-ambargosu uyguladı. Böylelikle, Japon-Amerikan ilişkileri bitti. Japon’lar, sıkı bir istihbarat ile Amerikan donanması yerini tespit ederek, bir sabah ansızın Hawaii, Pearl Harbour’da, demirli Amerikan gemilerine hava saldırsı düzenleyerek hepsini batırdı. Bir yandan, saldırgan yayılmacılığını sürdürerek, gücüne güç kattı. Bir yıl içinde, müttefik donanması tarafından esir alınan Japon filosu, ülke için ağır darbe oldu. İki yıl içinde Amerika’nın ağır hava saldırıları başlayacak, 1945 yazına değin, ülkede yüze yakın bölge yok olacaktı. Her zamanki cani karakteristiğini yansıtan Amerika, yüz binlerce sivili öldürüşüne doymayarak, kapanışı Hiroşima ve Nagazaki’ye atacağı atom bombalarıyla yapacaktı. Yine yüz binlerce sivili acımasızca katledecekti. Ama Japon milleti, Türk milleti gibi yaşadığı kayıplarla, çektiği acılarda asla teslim olmamıştır. Bilâkis acılarını içine gömerek, bugüne değin aşırı hızlı bir kalkınma gerçekleştirerek, bunda, tıpkı yirminci yüzyıl ikinci yarısında toplumsal kalkınma içine giren en büyük rakiplerinden Çin gibi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü örnek almışlardır. Onun lâik inkılaplarını özümsemişler ve uygulamışlardır… Böylelikle, günümüze değin iktisadî, siyasî ve teknolojik bağlamlarda ivedi gelişme göstermişler ve Dünya’nın en gelişmiş ülkelerinden olmayı başarmışlardır. Her toplumun karakteri olan Akira, Japon milleti öz benliğinde derin sessizliktedir. Doğulu milletlerin, batılıların sıklıkla aldandıkları bu sükûnetleri, yanıltıcıdır. Akira, yeniden uyanacaktır…

Toplumsal bilinçaltına itilen böyle durumlar, toplumca büyüme sancıları, ilk gençlik yaraları olarak, dışa kapalılığı ve Japon Turan’cılığını yarattı. Çağdaş Japon toplumunda ise, birtakım hazsal çağrışımlarla millî kültür biçimi ‘Anime’ doğmaması adına gerekçe yoktu. Anime, anavatanı Japonya’da, daima yetişkinlere yönelik tür olarak algılandı. Başlıca etkilenim alanı, Amerikan çizgi film kültürü olduğu sanılsa da, yukarda değindiğim üzere yakın tarihte, batıya tesir eden Japon resim, mimari ve giyim biçemi esas etkendir. Akira’nın tüm tasarımı, bu temellendirmeye oturtulmuştur. Tetsuo, yirminci yüzyıla doğru, millî ve çağdaş kültürler arası başkalaşım sancıları yaşayan Japon toplumunun bedenleşmiş hâlidir. Ancak sağlam görünen bu bütünlük, uzun sürmeyecek, değişecektir…

FİLME DAİR

Film müzikleri, geleneksel Endonezya Gamelan ve Japon Noh müziği ezgileri ile harmanlanarak, Shōji Yamashiro tarafından bestelenmiş ve Geinō Yamashirogumi tarafından icrâ edilmiştir. Gamelan, Endonezya ve Güneydoğu Asya yerel lisanlarında, ‘müzik topluluğu’ manasındadır. Sözcük, buraya özgü yaygın bir müzik türü ile onu bu icrâ eden toplulukları ve bu esnada kullanılan çok sayıda sazı niteler. Gamelan, eşitsiz aralıklarla vurmalı sazlardan oluşmaktadır. Sazlar, tunç, demir, ağaç ya da bambudan yapılırlar.

Noh, yahut Nô(Japonca, ), On dördüncü yüzyıldan beri oynanan bir Japon müzikal drama türüdür. Noh'u oluşturan üç ana unsur: Mai-Danslar, Hayaşi-müzik, Utai-Sözler. Maske takan oyuncular, ağırdan dans ederler. Geneli erkeklerden oluşan oyuncuların, babadan, oğula devrolan ananeleri vardır. Bu sebeple kadın canlandırılacağı zaman dahi bu görevi erkek dişi maske takarak üstlenir. Noh müzikleri, davul ve flüt üzerinden icrâ edilir. Beş türü bulunur; Divine, Shura-mono, Kazura-mono, Zatsu-no, Oni-noh.

Akira’nın fon müzikleri, bu harmanla temellendirilmiştir. Bilhassa, hareketli sahnelerde, motosiklet kovalamacalarında ve film başında ‘sıcak açılışta kendini gösterir…

Katsuhiro Otomo, Akira çizgi romanı üzerinde çalışırken, diziyi manga haricî uyarlama niyetinde değildi. Ziyadesiyle yoğun olduğu güneler, birden bire önüne beyaz perdede çalışması teklifi gelince, çok ilgisini çekti. Anime haklarını elinde tuttuğu gerekçesiyle bu fikre sıcak bakmıştı. Akira, adını, filmin yapımını gerçekleştirmek için Japonya’nın büyük eğlence kurumlarının bir araya geldikleri ortaklığa verilen isimdir. Neticede, iki bin sayfalık mangayı, animeye uyarlamak milyon Yen demekti…

Filmin yapım bütçesi, yedi yüz milyon Yen(5.5 milyon $) idi. Akira, beş yüz milyon Yen'e mal olan Studio Ghibli yapımı Hayao Miyazaki’nin, Laputa: Castle in the Sky (1986) animesi rekorunu geride bırakarak, o zamana değin en pahalı anime filmi olmayı başardı. Ancak bir yıl ardından, yine Ghibli yapımı, Miyazaki’nin, Kiki's Delivery Service (1989) animesi sekiz yüz milyon Yen'e mal olacaktı…

Filmin yapımı 1987'de tamamlandı. Ses kaydı ve miksajı 88 başlarında yapıldı. Manga dizisi 90'da bitmeden iki yıl evvel, 88'de gösterime girdi. Otomo'nun sahip olduğu iddia ediliyor. Otomo, filmden sonraki iki yıl mangayı niahyet erdirmekte epey güçlük çekti. Bu doğrultuda, kendisini sonuca götüren ilhamın 1990'da, Alejandro Jodorowsky ile yaptığı görüşmeden kaynaklandığını belirtti…

Filmin ana animatörlerinden Makiko Futaki, 2016'da vefat etmeden evvel Kiki's Delivery Service, Princess Mononoke (1997) ve Howl’s Moving Castle (2004) gibi Studio Ghibli filmleri baş animatörü olmuştu. Akira'da çalışan bir diğer önemli animatör, eski Shin-Ei animatörü Yoshiji Kigami idi. Akira'nın kanalizasyonlarda geçen aksiyon sekanslarını canlandırdı. Daha sonra Kyoto Animation'a katıldı. 2019’da, 61 yaşında iken, Kyoto Animation şirketi kundaklanınca, yangın esnasında öldü…

Film, çeşitli sinema ve VHS sürümlerinden sonra uluslararası kült değeri kazandı. Dünya geneli video satışlarından, seksen milyon dolar üzerinde gelir elde etti. Yaklaşık, yedi yüz milyon yen bütçesi ile o zamanların en pahalı anime filmi oldu. Şimdiye değin yapılmış en büyük animasyon ve bilim kurgu filmi olmakla kalmayıp, eş zamanda Japon animasyonunda dönüm noktası kabul edilir. Ayrıca siberpunk türünde önemli bir filmdir. Küresel popüler kültürü üzerinde mühim tesire sahiptir. Batı dünyasında, anime ve Japon popüler kültürünün büyümesine zemin hazırlamış, animasyon, çizgi roman, film, müzik, televizyon ve video oyunlarında çok sayıda eseri etkilemiştir…

Tokyo, 2013 ihale sürecinde 2020 Yaz Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmak üzere seçildiğinde, Akira'nın, gelecekteki etkinliği tahmin ettiği iddia edildi. Lâkin 2019 ilkgüzünde Çin’de patlak verdiği belirtilen ‘Koronavirüs’ salgını sebebiyle ‘Yaz Olimpiyatları’ 2021'e ertelendi…