NEMESIS

YAPAYLAŞAN DÜNYA

Kültürel açıdan henüz 80’ler tesirinde, 90’lar ilk yarısında, yakın zamanda ‘Kült Sinema Tarihi’ne geçecek, ağırlığı düşük bütçeli filmler çekiliyordu. Beyaz perde de ve dönemin alt kültür yönelimlerinden video piyasasında, ‘siberpunk’ temalı, birbiri ardı bilim kurgu filmler üretiliyordu. Hepsi başarılı olamadığı gibi birbiri tekriri olarak algılansa da, çoğu günümüze değin düzenlenip(Remastered), yüksek seçiklikli sunumlarla hem internet, hem ev sinemasında, güncellenmiş durumdalar. Bazıları da, yeterli bütçe olmadığından ya da yapımcısı çoktan iflas ettiğinden, Amerika ve Çin video piyasasında kimi kuytu zaviyelerde, VHS olarak alıcı beklemeyi sürdürüyor…

Kikboks ve melez dövüş sanatlarını, bilim kurgu alt türü distopik yahut kıyamet sonrası temalarla harmanlayan Albert Pyun, düşük bütçeli yapımlar gerçekleştirmeyi seven fakat kendisinin de belirttiği üzere ‘cyborg’lara asla ilgi duymayan ve aslında bilim kurgu ile de, pek alâkadar olmayan bir yönetmen ağabeyimiz. Bunu, filmlerinde de sıklıkla gördüğümüz gibi asker bir babanın evlâdı olarak, dünyanın dört yanında, Amerikan üslerinde yaşadığından, doğal olarak askerler ve silâhlara dair pek çok çocukluk anısı biriktirir. Filmlerinde ana karakterleri de, asker yahut polis oldukları gibi, yabancı ülkelerde yaşadıktan sonra ailesinin Hawaii’ye yerleşmelerinin, film biçemi üzerinde yoğun tesiri olduğu kanaatinde. Sıklıkla düşük bütçeli filmler çekmesinden ötürü, Hollywood’da, Ed Wood olarak anılır olur.

Pyun lisede iken, sinemaya meraklı olduğundan, Honolulu'da bazı yapım şirketlerinde karşılıksız çalışarak, yapım sürecinin temel işleyişini öğrenir. Sonra, Japon oyuncu Toshiro Mifune tarafından, yanında staj görmesi maksadıyla Japonya'ya davet edilir. Mifune'in başrolünü üstleneceği Akira Kurosawa filmi Dersu Uzala'da çalışacakken, oyuncu rolden vazgeçince, kalır. Bunun üzerine, Kurosawa'nın görüntü yönetmeni Takao Saito yanında, yine Mifune’in oynadığı bir T.V. dizisinde(Kızıl Sakal) çalışır…

Pyun, sonunda Hawaii'ye döner. Honolulu'da, reklam filmi editörü olarak çalışmaya başlar. Birkaç yıl editörlük yaptıktan sonra, Pyun, yönetmenlik yapacağı Los Angeles'a taşınır. 90’larda, düşük bütçeli bolca film çeker… Kanımca en iyi yapıntısı, 1992 yapımı Nemesis’e değineceğim.

Dört filmlik serinin ilk bölümü olan Nemesis, Albert Pyun ve Rebecca Charles tarafından yazılan, Pyun’un yönettiği ve Olivier Gruner, uzak doğulu usta karakter oyuncusu Cary-Hiroyuki Tagawa, 1997 yitirdiğimiz Brion James ve Tim Thomerson'ın rol aldıkları, 1992 yapımı, Amerikan siberpunk-aksiyon filmidir…

ÖYKÜ

2027 Los Angeles’ı, kuraklık, hastalık ve suç mekânı olmuştur.  Yasadışı ‘android’ler ortalıkta cirit atmaktadırlar. Kimi kimseler misali suçlular da, bedenlerini, sibernetik bileşenlerle geliştirerek, sıradan kişilerden daha güçlü olmuşlardır. İntihar eşiğinde, hayatından bunalmış başkarakterimiz, Alex Raine(Olivier Gruner), Los Angeles Polis Birimi için bir suikastçı-ödül avcılığı yaparak, Amerika aleyhine yasa dışı faaliyetler yürüten cyborg’ları, androidleri avlamaktadır. Yine böyle bir görev esnasında, kendilerine, ‘Kızıl Ordu Çekiç Kafaları’ denilen, özgürlük savaşçısı ‘cyborg’ bir topluluk tarafından öldürülmek istenir. Otel odasında sevişmekte olduğu kadın cyborg çıkar ve Alex’in üzerinden, silâhını alıp, ona doğrultur. Tetiği çeker fakat silâh boştur. Alex daha hızlı çıkar ve kadını öldürür. Odaya doğru gelmekte olan başka cyborglar vardır. Alex, baskın yemekten kıl payı kurtularak, kendini güç belâ dışarı atar. Kendilerine özgürlük savaşçısı diyen cyborg topluluğunca, kovalanır ve silâhlı bir çatışma yaşar… Çoğunu öldürür. Ancak ağır yaralanmıştır. Aslen cyborg olan kendisinin, mekanik uzuvları parçalanmış ve bedeni ölümcül düzeyde hasar almıştır…

Altı ay boyunca bedeni, sibernetik yapılanma geçirir. Mekanik bacaklar, kollar, gözler derken, vücudunda hemen hemen yenilenmedik yer kalmayan Alex, kendisine bunu yapan cyborg topluluktan hayatta olan son kişi Rosaria’yı, Baja’ya değin takip eder ve burada öldürür… 

Alex, artık L.A.P.D. için çalışmıyordur; serbest tetikçilik yapmaktadır. Rio’da, son işinde ağır yaralanınca, ve eski amiri, -antagonist- Komiser Farnsworth(Tim Thomerson) kendisini kaçırtır. Onu hapsettiği yerde, ekibiyle beraber karşısına çıkar. Bir android olan eski sevgilisi Jared(Marjorie Monaghan), Japonya ile Amerika Birleşik Devletleri arasında gerçekleşecek zirveye ilişkin hayatî güvenlik bilgilerini çalmıştır. Verileri, Kızıl Ordu Çekiç Kafalar’a sızdırmadan evvel durdurulması gerekmektedir. Alex, görevi reddeder. Bunun üzerine Farnsworth, Alex'e, son onarımları esnasında kalbine bir bomba yerleştirildiğini söyler. Alex çaresiz kabul eder. Çekiç Kafalılar lideri Angie-Liv(Cary-Hiroyuki Tagawa) ile görüşmeden önce Jared'i bulması için üç gün verilir; aksi takdirde, yüreğine gömülü bomba patlatılacaktır…

Alex, Pasifik Kıyısı'nda, Shang-Lu adasına gelir. Yerel bir otele yerleşir. Onun, otele giriş yapışını gizli kameradan izleyen Angie-Liv liderliğinde Çekiç Kafalar, oteli basalar. Alex’i sorgularlar… Onlardan bir süre sonra, bu kez Jared'ın temsilcisi cyborg Julian(Deborah Shelton) ve adamı tarafından basılan Alex, odada alıkonulur. Julian, ona, Farnsworth liderliğinde bir cyborg ekibi tarafından takip edildiğini ve Jared ile buluştuğu takdirde ikisinin de öldürüleceğini anlatır. Jared, Los Angeles'tan kaçarken, ölümcül biçimde yaralanmış ve hafızası, sanal ortama aktarılmıştır. Esasen, özgürlük savaşçıları, Amerika’ya karşı değil, insanlığın geleceği için savaşıyorlardır. Yeni tasarlanmış bir android, güçlü liderlerin zihinlerini, aralarında Komiser Farnsworth'ün de bulunduğu yapay bedenlere kopyalayarak, insan toplumunun üst kademelerine sızmıştır. Buna karşı olan cyborg’lar-hâlâ yarı insanlar ve Jared, onların, Dünya’yı ele geçirme amaçları için tehdit oluşturmaktadırlar. Bu sebeple Alex, sentetiklerin yok edilmesinde kalan özgürlük savaşçılarına yardımcı olmalıdır… Julian, Alex'in sol gözüne yerleştirilen alıcı cihazı etkisizleştirir. Ona, bombanın uzaktan patlamasını önleyen dijital bir karıştırıcı enjekte eder. Jared'in hafızasının kayıtlı olduğu aygıtı verir. Böylece Alex, eski sevgilisi ile alışkın olmadığı yöntemle yeniden iletişim kurar. O esna, Farnsworth komutasında saldırı ekibi, otele intikal eder. Bunu anlayan Julian, Alex'in kaçması için zaman kazandırmak ereğiyle kendini feda eder. Alex oradan kaçarken, Julian vahşice katledilir. Android’ler, her yerdedirler.

Alex, Shang-Lu’ya geldiğinden beri kendisini izleyen tur rehberi kılığında, Çekiç Kafalar için çalışan kız Max(Merle Kennedy) ile birleşir. Kız, Eski Baja'da öldürdüğü Rosaria'nın kız kardeşidir. Alex'e intikam güderken, özgürlük savaşçılarına olan sadakati ağır basar. Beraber, Farnsworth ve adamlarından kaçarlar. Bir süre sonra Alex’i gafil avlayan kız, onu etkisizleştirir ve Çekiç Kafalılar'a getirir. Terk edilmiş eski bir su arıtma tesisinde gözlerini açan Alex, Angie-Liv tarafından davalarına katılmaya ikna edilir. İkisini oraya değin takip eden Farnsworth ve adamları baskın yaparlar. Hepsi öldürülür. Alex ve kız kaçarlar. Terk edilmiş kasaba boyunca süren kovalamaca da, yaralanıp, bilincini yitiren Max(Kız)’in hayatını Alex kurtarır. Kızı bir müddet sırtında taşır. Sonunda affını kazanır. Ormanlık bölgeden, çağlayana değin süren kovalamaca nihayetinde Alex, Farnsworth ile yüzleştiğinde, onu bir tür füze mermi atan silâhla vurur. Görünüşe göre ölmüştür…

Alex ve Max, hayatta kalan –otel yetkilisi- Çekiçkafa Yoshiro(Yuji Okumoto)’nun bir savaş jeti ile beklediği gizli bir hangara gelirler. Patlamadan sonra yapay derisi yok olan ve geriye yalnız metal iskeleti kalan Farnsworth ansızın uçağa saldırır. Alex, onu yener; ancak ağır yaralanır…

Alex ve Max, okyanusta bir adada, tesistedirler. İnsanları kopyalamak için kullanılan laboratuvarları yok edebilecek ve bu gerçekleştiğinde, Jared’ın, aygıta kopyalanmış hafızası da yitecektir. Alex, eski sevgilisine ebedîyen veda eder.

Son Akt’ta, Los Angeles'a gelen Alex, L.A.P.D. karargâhı, helikopter pistinde, yapay Farnsworth ile çalışan Germaine(Güneş gözlüklü tip)'i köşeye sıkıştırır. Germaine, tüm yapayları öldürmeyeceğine söz verir. Alex yine de, onu vurur. Jared ölmeden önce Alex'e, gerçek Komiser Farnsworth'un, kendisine bir mektup bıraktığını söylemiştir. Mektupta, bazen kaba muamelesi için özür dileyerek, daima doğru olanı yapması gerektiğini hatırlatır. Alex, ereğini gerçekleştirmenin ongunluğuyla, yeni ortağı Max yürüyüp, gider…

FİLME DAİR

Nemesis, muadilleri ve çağdaşları gibi bir ‘siberpunk’ temasında olması gereken ve filmin bütününe karanlık bir hava katan belirsizlik unsurunu, baştan, sona olabildiğince başarılı biçimde taşıyor. Ancak bir ana ıra olan Alex’in ruhsal durumunu tayin eden et-mekanik karşıtlığı, yalnızca metasal boyutta geçiştirmekli verilmiş. Filmin düşük bütçesine karşın, türünden ziyade, ana akımsal bir icraatta olması gerekli bazı nitelikler göz ardı edilmiş. Ağırlığı mankenler ile karakter oyuncularından oluşan kadro kurulmuş olmasına karşın ki, ne istenilse yapmağa hazırlar zira muhtaçlar; yine de, üç devamı olan başlangıç filminin tüm serilerde esas kişisi olacak ana ıranın ruhsal irdelenişi, salt olay kurgusu altında ezilip, çiğnenmiş…

Android’lerin, Amerikan ve Dünya liderlerini ve üst düzey güvenlik teşkilâtları başkanlarının, hafızaları dâhil, birebir kopyaları olarak yerlerini almaları, Dünya devletlerini ele geçirmiş, hükûmetleri kukla gibi oynatan küresel kurumların karşılığı olarak görülebilir. Nihâyetinde ülkeler değil kurumlar, uluslar değil, köleler vardır. Özsel olarak hiç var olamamış bir Amerikan ruhu düzmecesi, alttan yüzeysel milliyetçi duygularla yedirilmeğe çalışılmış. Gerçekte, Dünya’yı mahveden Android’lermiş misali…

Nemesis, bir Amerikan filminden beklendiği üzere izleyiciyi bilhassa çağımızda mekanikleşme fantezisine bürümeyi, dönemine ve maliyetine göre başarıyor.

Alex’in sıklıkla geçirdiği yenilenmeler, ölüp ölüp, dirilmesi ve çıplaklığı, dönemine ve zamanımıza göre doğal bedeni, mekanik varlık olarak belleyen derin duygusal farkındalık yaratma çabası. Zira Pinokyo’nun en büyük muradı, et ve kemikten olmaktı. Lost’ta Kara Duman’ın, en büyük arzusu adadan kurutulup, insan olabilmekti… Kişinin, bilincini biçimlendiren tüm somut şeyler, irade ve istekleri yönlendirir. Daha fazla erk tutkusu, başa gelen yapaylaşma durumunu daha makul zemine indirger. Kişi, yeni hâli ile cinsel bir bağ kurmağa başlar. Gündelik meselelerin boğuculuğunda yitmiş bireyler, yaşamlarında nerdeyse hiç şok durumu yaşamadıklarından, çevrelendikleri karmaşanın, belirsizliklerinden kaçamazlar; dolayısıyla üst üste gelen yığınla lüzumsuz veri ve kaygı, aşırı zihinsel yüklenme yaparak, saldırgan alt benliğin, yüzeye çıkışını kolaylaştırır. Bu, tipik ‘siberpunk’ –günümüz gibi hengâme- ortamıdır. Zira yaşanılan ânı, kişinin yetkinlikle kavrayabilmesi olanaksız gibidir; yaşam yalnız ‘şok’lar ile algılanabilir karmaşadır. Öz kıyımcı türümüzün, ezelden beri yanlış örgütlenmeleri ve genel bilinçlenme biçimi, bunda ana etkendir…

YAPIM

Albert Pyun, başlangıçta bilim kurgu, hele siberpunk hiç düşünmemişti. Filmi Neo Nazi topluluğu arasında bir seri katili avlayan bir FBI ajanı olarak düşünülmüş aktris Kelly Lynch çevresinde gelişmeğe başlamıştı. Pyun, aklına estikçe çoğalan gelecekçi tesirleri harmanladı ve filmi yirmi beş yıl geleceğe çekti. Üstelik dört yüz yıl sonrasında Mars'a geçmesini dahi düşündü. Böylece Pyun'un, siberpunk’a ilgisi baş gösterdi… Ekim 1986'da, mali bir sorunla karşılaşıldığında, Pyun'dan, Alex Rain'i geçici olarak rafa kaldırması istendi. Bunun yerine başka işlerle ilgilenen Pyun, Cyborg (1989) filmine odaklandı…

Pyun, 1991'de yeniden Alex Rain’in hikâyesine döndü. Aradan geçen zamanda, Alex’in yaşını on üçe düşürerek, ana mekânı gelecekçi bir kent tasarımına dönüştürmüştü. Los Angeles polis birimi genel merkezinde, yetkilerle filmin ana karakteri doğasına ilişkin görüşerek, fikirler almış ve yüksek düzeyde şiddetle, karakterin bazen büsbütün çıplaklığının sorun olmaması hususunda onaylarını almış. Pyun, birkaç test sahnesi çektikten sonra, yapımcı aramağa girişmiş… Bir süre sonra, Imperial Entertainment adında orta ölçekli bir yapım şirketinin, yapım yöneticileri ile buluşarak, senaryoyu ve deneme çekimlerini sunmuş. Onlar da, ertesi gün kendisini arayıp, filmi yapmak istediklerini söylemişler. Tek koşul sunmuşlar: Yeni keşfettikleri Fransız kikboksçu Olivier Gruner'ı değerlendirmek istediklerini ve doğal olarak hikâyenin ana karakteri, on üç yaşında kızı, otuz yaşında erişkin bir erkeğe değiştirmeyi istemişler. Pyun, kısa sürtüşme sonrasında, Gruner'ı seçmeyi kabul etmiş. Ön yapım çalışmaları birkaç gün içinde başlamış…

Film, 29 Ocak 1993'te Amerika Birleşik Devletleri'nde Imperial Entertainment tarafından sinemalarda sınırlı sayıda gösterilerek, gişede 2.001.124 $ hasılat elde etti. Şirket, aynı yıl VHS ve laserdisc yayınladı…

2010 yılında yönetmen Pyun, filmi, gelişmiş bilgisayar efektlerine sahip yeni görüntü kurgusuyla, yeniden yayınlamayı düşündüğünü belirtti.

İlk filmin olaylarından yetmiş üç sene sonrasında geçen Nemesis 2: Nebula Nemesis 3: Prey Harder, Nemesis 4: Death Angel ve Nemesis 5: The New Model adlı dört devam filmi ortaya çıkardı, 1998'e kadar geri gönderilen karakterlerin yer aldığı 21 yıl sonra piyasaya sürülen beşinci film, Yeni Model, Nemesis 3, Nemesis 2'nin yapımından kalan görüntüler kullanılarak tamamlandı. Pyun, 2017'de Dustin Ferguson'un yönettiği Nemesis 5: The New Model'de, başyapımcı olarak arka koltukta yer aldı. Sue Price, Mel Novak, Dawna Lee Heising ve Schuylar Craig, rollerine yeniden büründüler… Ayrıca, Cyborg Nemesis: Cyborg film serisiyle bir geçit olan The Dark Rift filmleri duyuruldu. Kesin olmamakla, bunlardan birinde, ilk Nemesis yıldızı Olivier Gruner'ın rol alacağı söyleniyor…

İlk filme dair bazı gerçekleri bilmekte yara vardır:

Deborah Shelton(Julian), çıplak sahnesi için çift vücut kullanımını reddederek, gerçekten soyunmuş. Forma girmek için günde üç buçuk saat çalışmış… Kamera arkası belgeselinde Shelton, karakterini, -İnsanoğlunun hissettiği şeyin somutlaşmış hâli, olarak tanımlamış…

Alex Rain', son görevini yerine getirmeye zorlamak için kalbine bomba yerleştirilmesi düşüncesi, aşikâr biçimde 1981 yapımı, ‘New York'tan Kaçış’ filminden ödünç alınmış. Ayrıca, Altı Milyon Dolarlık Adam (1974), Terminatör (1984) ve Robocop (1987), yapımın etkilendiği filmlerdir…

Görsel efektler direktörü Gene Warren, aynı zamanda ‘Terminator 2: Judgment Day’ filmi görsel efektler direktörlüğünü yapmış.

Sonlara doğru Farnsworth ve adamlarının, Alex ile Max’i kovaladıkları sekans başlangıcında, çöken kule kısmı için inşaat işçileri, kule tabanını kesmişler ve düşmeye başladığında dublör tetikteymiş. Sahne için gereken patlamayı yaratmak üzere benzin bombaları kullanılmış.

Çekim mekânları, Hawaii, Montana ve California idi.

Yapımcı Alex Rain’in kız olması fikrini değiştirmişse de, devam filmlerinde yeniden kız oldu ve dört filmde de, karakteri kadın oyuncu Sue Price canlandırdı.

Filmin bazı sunumlarında anlatıcı, Jared değil, Alex Rain iken, Japonya sunumunda, anlatıcı Alex Rain'dir. Japonya sunumu, en uzun kurgudur(97 dakika). Şiddet ve çıplaklık sahneleri kesilmediği gibi çıkarılmamış alternatif çekimlere de, sahip. Alternatif son, yalnız Japonya'da ve Almanya’da, ‘Sınırlı Genişletilmiş Sürüm’ olarak Blu-ray biçimli yayınlanan daha karanlık bir son sunuyor. Alex ve Max'in New York'a gitme üzerine konuşmaları ardından, Farnsworth, merdivenlerden yukarı çıkarken belirir. Bir kadın sesi(Jared’ın kadın ortağı Sam), -Onları şimdi çıkarmalı mıyız? diye sorar. Farnsworth, ekran dışı kadına döner, -Neden olmasın? diye cevaplar ve Alex ile Max'in feshedilmelerinde, başarılı olduklarını belirtir. Bu sunum, Alex ile yapay- metal iskelet Farnsworth'un, savaş jetinde kavgalarını içermez. Ayrıca Germaine'in, L.A.P.D. merkezinde ofisinde, güvenlik çalışanına, güvenlik içinde ihlâl olup olmadığını sorduğu uzun bir sahne bulunmaktadır… ABD'de, iki video sunumu yayınlandı. ‘Normal Kesim’ ve ‘Yönetmen Kesim’ Yönetmenin kesiminde, daha fazla şiddet ve ek sahneler bulunuyor.