Film, mahiyetine münhasır bir tabir almıştır;
Mononoke. Çoğunlukla sanılan aksine Mononoke(物 の 怪 veya も の の け) bir ün değil, Japon Söylence kültünde, insanlara
sahip olan, acıya, hastalığa, ölüme neden olan ve şekil değiştirebilen tabiat
ötesi varlıkları karşılayan ruhlar, canavarlar için kullanılan, Japonca bir
genel tabirdir. Kızgın, intikamcı ruh mânâsındadır. Hime, Japon dilbilgisi
kuralları ve çoğu batı lisanında olduğu gibi, bir kişinin adından evvel gelen, ‘prenses’
anlamına gelen Japonca onursal sözcüktür. Filmin başlığı İngilizceye çevrildiğinde,
Mononoke tam anlamıyla tercüme edilmek yerine bir isim olarak bırakılmıştır. Bu
sebeple Ashitaka, kurtların büyüttüğü kıza, Mononoke yerine esas ismi ile San
diye hitap eder.

Filmin, Ata’larımız Asya’lı Türkler ile
ilintisi bu bağlamdan öte gelir. Çin kaynaklarında belirtilen, İslâm evveli
Türk Tarihi’nde Kök Türk’ler çağına ilişkin, Türk’lüğün kurucusu sayılan iki
aile öne çıkar: A-shih-na(Börüler – Kurtlar) ve A-shih-te(Barslar-Arslanlar). Ata temsili, Göksel bir unsur Kurt, Türk’lük bilinci ve değerleri
her ne denli araplaştırılmışsa da, şimdiye değin nesilden, nesle yüksek
hassasiyetle aktarılmış, millî bir simge olageldi. Ancak bunun yanında bir ana
temsilimiz daha olduğu nerdeyse hiç bilinmemekteydi. Bunlar, Barslar-Arslanlar,
A-shih-te(Aşite) ailesi
simgesidir. Ülkü Aile bilincinde olması gerektiği gibi Türk aile üyelerinin her
hususta daimi dayanışması, Türk’lerin Ata’ları sayılan bu iki boyda da
görülmektedir. Aşina’lar(A-shih-na) yanlarında bulunarak, onlara destek olan Aşite’ler(A-shih-te)den söz edilmektedir. Filmde, Japonya’nın
ırak bölgesi Muromachi’de, kadim ananeleri sürdüren Emishi’ler Han’ı Ashitaka
ile kutlu Türk Tarihi’nde, A-shih-te(Arslan) benzerliğine bakıldığında, Miyazaki’nin, Çin kaynaklarını
taradığı ve Japon’ların, Çin’liler gibi köklerinde, Türk’lük bulunduğu
ayrımında oluşlarını çıkarımsayabiliriz. Bununla beraber filmde, Demir Kent
ecesi Eboshi’nin, halkının demircilik faaliyetleri, erkekler ile eşit
koşullarda omuz omuza çalışıp, yaşayan kadınlar, yine demirciliği kutsal sayan
ve yalnız savaşmak, gündelik gereksinimleri sağlamak ereği ile değil, eş
zamanda, Nevruz dediğimiz, ilkyaz başlangıcını kutladıkları günler Türk’ler,
Gök Tanrı’ya minnet ile demir döğerlerdi. Ergenekon Destanı’nda, demirci
Türkler, artık sığmadıkları dağlar ortasında ovadan çıkmak için çevrelendikleri
Demir dağları yakarak, eritmeleri unsuru, Anime filmde, Orman Ruhu’nun kafası
koparıldıktan sonra, kalan bedeninin sıvılaşarak değdiği şeyleri yakması ile
benzeşir…

İslâm evveli yazılı kültürde, Türk Köken
Söylence’lerinde, eri ile omuzdaş Türk kadını, evlenmeden evvel de, ailesi
ortamında tüm dişi bireyler gibi erkek ile her hususta eşitti; bilâkis ondan
öncelikliydi. Oğulda, kızda, Ata evine adım attıklarında evvelâ Ana’ya selam
verirlerdi; ardından babaya. Kadın ile erkek, yüce Ata’lık mertebesinde eşittiler.
İslâmî usullerle başkalaştırılan Türk ananelerinde, bazı ehlihibrelerin
çağımızda ‘ataerkil’ diye çağrıştırdıkları tek taraflı yapı, büsbütün Türk
dışı, bir unsurdur. Kadının, sopun esas sağlayıcısı ve devamlılıkçısı olduğuna
dair bir emsâl, Han-nâme’de, Çingiz Han’ın büyük büyük anası, eş zamanda Buyan
Han’ın kızı, Alan-koa’nın, babasından ayrı bir çadır isteyip, orada kaldığı bir
tün vakti çadırı tünlüğünden(eski Türk’lerde, göklere-evrene açılan kapı, hava
boşluğunu temsilen, çadır tepelerine bilinçli yapılan müdevver oyuk eş zamanda
karanlık çadırı aydınlatırdı) giren göz alıcı bir ışığın, karanlık çadıra
doluşunu gözlemler. Ardıl günler, çadır yakınlarına sürekli bir bozkurt gidip,
gelmeğe başlar. Geçen zaman içinde karnı şişen Alan-koa, hamile olduğunu
ayrımsar. Buna neyin, nasıl sebep olduğunu düşünürken, o gece çadırına giren
ulu ışığı düşünür… Gök Tanrı’nın gönderdiği, Gök Yeleli Bozkurt’tan gebe
kaldığını anlar… Burada görüldüğü üzere, kadını öncül sayan ifadeyle, Kurt’tan
türeme, göksellik ile ilintilenerek, Türk’ün sopu, Gök Tanrı iradesiyle
bengüleşmiştir. Diğer husus, İslâm evveli, ardılı Türk Kültür Tarihi’nde,
Kurt’un niteliğidir.

Filmde, ‘Orman Ruhu’ denilen, bir nevi ren
geyiği melezi misali görünen varlığın ve kurtlar tarafından büyütülmüş uzun
zamandır ormanda yaşayan kurt kız Moro’nun, kurt boyundan oluşu, Aşina’lar(A-shih-na) yansımasına emaredir. Diğeri,
kuzeydoğu Asya civarında yaşayan, rengeyiğine binen Türk’ler ve Arslan-Aşite’ler(A-shih-te) boyu ile benzeşen Emishi’ler-Ashitaka-Aşite’ler(A-shih-te), nerdeyse unutulmuş iki kurucu boyun,
anlatı nihâyetinde yeniden buluşmaları ile tek sopu yaratacak oluşları doğrusal
bir geleceğin öncelemesi misali gözükse de, Mononoke, Ashitaka’nın kendisine
katılma teklifini reddeder. Zira kör kibrine kapılmış insanlığın, tabiata
yaptıkları korkunçtur. Anime filmde, Orman Ruhu, Türk Köken Söylence’lerinde,
belirtildiği üzere Türk Ata’sı Aşite(A-shih-te)’lerden türeyen Shê-mo-shê-li boyunun, yakınlarında yaşadığı Aşite
mağarası batısında, büyük gömgök bir göl vardı. Bod önderi, Shê-mo adında bir
Alp idi. Her şeyin olağan seyrettiği zamanlar bir akşam vakti Shê-mo, tabiat
ötesi tecrübe yaşadı. Işıklar içinde(Göksel) ak bir ren geyiği tarafından ziyaret edildi. Göl İye’si(koyucu-idareci
Tin’i) kızı, kendisini alıp,
getirmesi için ak geyiği göndermişti. Orada bir müddet kalışı ardından, tan
vakti, ak geyik sırtında boyuna döndü. Böyle geçen onlar yıl ardından, Shê-mo’nun boyu büyük bir av etkinliği için
hazırlanmağa başladı. Tün vakti gelip de, ak geyik sırtında Shê-mo, kızın
yanına varınca kız, ona, -Yarın, av esnasında
altın boynuzlu, ak bir ren geyiği, Ata’larının doğdukları mağaradan çıkacak. Okların,
geyiği vururlarsa, sen yaşadıkça ilişkimiz sürecek; eğer onu kaçırırsan, ilişkimiz
sona erecek. diye söyledi. Zamanı gelince Shê-mo, sürek avına çıktı. Av
bölgesinde mağaradan altın boynuzlu ak bir ren geyiği çıktı. Shê-mo, askerlerine,
avı sıkıştırmalarını buyurdu. Atik varlık hızla kaçarken, A-erh adında Alp
tarafından vurularak, öldürüldü. Böyle emretmediği hâlde, buna yeltenen
A-erh’in kafasını hışımla kesti ve ant içti; - Geyiğin katlinden itibaren, ebedîyen, Gök Tanrı’ya
bir insan kurbanı adamak mecburî olacaktır. A-erh boyundan bir erkek seçilecek
ve kurban olarak boynu vurulacaktır. Shê-mo, o akşam Göl İye’si, kızının yanına
gitti. Kız, kendisine, - Elin, bir erin boynunu vurdu; hava, kan
kokusuyla pis koktu. Bundan dolayı aramızda her şey bitti. dedi. Filmde, Mononoke’nin, Ashitaka’nın
beraber yaşama teklifini, insanın kötülüklerinden ötürü reddedişi denli… Türk
kökenini bulgulayan bu metin ile filmin simgesel ıraları yakın benzerliği
oldukça dikkat çekicidir.
-Artık Tanrılar’ın zamanı sona erdi. Bencil tek
bir Tanrı, tüm Tanrılar'ı öldürdü…
EXCALIBUR (1981)
John
Boorman

Kadim zamanlar, Çin’in ve hristiyanlık yaymağa
uğraşan ikiyüzlü misyonerlerin işgâlinde Japonya’nın, Muromachi bölgesinde
Emishi köyüne, ormandan çıkagelen öfkeli bir yaban domuzu saldırır. Yaratık,
Yaban Domuzu Tanrı’sı, Nago’dur. Öfkeli ruh, önüne çıkan her şeyi yakıp, yıkar.
Son Emishi Han’ı Ashitaka, köye ulaşmadan ona mani olmağa uğraşır. Bir sebepten
hayvana başkalaşım geçirten kötücül tesir, Ashitaka’nın koluna bulaşarak,
kalıcı leke bırakır. Olay yerine gelen, köyün ileri gelenlerinden Şaman kadın,
genç Han’ın, orman ruhu yaban domuzu tarafından lanetlendiğini söyler. Olduğu
yerde yığılıp, ölen domuzun bedeni çözünür ve karnından, avuç irisi metal bir
top çıkar. Gece köyde, taşlar ve çubuklar aracılığıyla Han’ın geleceğine bakan
Şaman kadın, domuzun karına isabet edip, giren metal top yüzünden dönüşüm
yaşadığını ve ruhun öldüğünü söyler. Ashitaka, ona dokunduğu için
lanetlenmiştir. Çaresinin, domuzun geldiği topraklarda olabileceğini belirtir.
Ancak buradan ayrılırsa Anavatanı’na dönemeyecektir. Yola çıkmağa hazırlanan
Ashitaka, halkının ananesel simgesi ren geyiği Yakul’a biner. Kız kardeşi Kaya,
ona kendisini anımsatacak değerli bir nesne verir; Ashitaka ardına bakmaksızın
yola koyulur…

Lânet, ona insanüstü güç kazandırmıştır. Fakat
tüm bedenine giderek yayılmaktadır. Zaman karşı savaşım veren Ashitaka, yolu
üzerinde bir köyden geçerken, samurayların katliamlarına tanık olur. Bir
köylüyü öldürmek üzere iken yayını gerip, okunu çeker. O esna lânet tesirini
göstererek, kolunu güçlendirir ve istem ötesi ok atar. Öyle süratle gider ki,
bir köylüyü öldürmek üzere olan zulümkârın iki kolunu birden koparır. Ashitaka,
ren geyiği sırtında dörtnala ıraklaşırken, iki atlı samuray, peşine düşer. Onu
ok yağmuruna tutarlar. Ashitaka, onları uyarsa da, durmazlar. En sonunda onlara
karşılık verir ve birinin kafasını, gövdesinden ayırır…

Batıya ilerleyen Ashitaka, bir kasabada ara
verdiğinde, pazar yerinde esnaf bir kadından pirinç alırken, ödemeyi saf altın
tanesi ile yapar. Satıcı kadın, ona kızarak, para istediğini belirtir. O esna
onları az öteden seyreden keşiş kılığında Jiko-bō, kadına sokulur; Ashitaka
ardını dönüp, gider. Altını alıp, inceleten Jiko-bō, saf altın olduğunda
diretir… Ardından, Ashitaka peşine takılır. Sel felâketiyle yıkılıp, terk
edilmiş harabe bir köyde duraklarlar. Geceyi geçirirler… Tan vakti Ashitaka
yola yalnız devam eder…

O gün çok yağmur yağmaktadır. Heybetli bir
dağın enli eteklerini dolanan dar koyak boyunca Ece Eboshi ve adamları, pirinç
yüklü öküzleri, Demir Kent’e doğru sürmeğe uğraşmaktadırlar. O esna ormanın
karşı yakasından, kurta Tanrı Moro önderliğinde süratle yaklaşan kurt sürüsünü
fark ederler. İri olanı sırtında kurt postu giymiş bir kız oturmaktadır. Bu kız
San’dır. Kafileye saldırırlar. Eboshi’nin silâhlı adamları, üzerlerine ateş
açınca kurt Tanrı, göğsünden vurularak yüzlerce metre aşağı düşer. Sürü de,
peşinden gider. Aşağıda, ırmak kıyısında kurt sürüsü ve San’ı, yaralı kurdu
tedavi ederken gören Ashitaka ilk zuhur yaşar. Ancak kız oralı olmaz… Yaralı
bir öküz güdücünün feryadı yükselir. Ashitaka, o yöne gider. Adama yardım eder.
Onu, geyiği sırtına bindirir. Ormanda yol alırlarken, minik beyaz yaratıklar Kodama’lar,
onlara kılavuzluk ederler. Arar verirler; Ashitaka su içerken, az ötede gizemli
yaratık Orman Ruhu’nu, bir nevi ren geyiği suretinde görür; lânetin yaraladığı
kolu kendiliğinden oynamağa, hiddetle titremeğe başlar.

Ashitaka, Eboshi'nin, dillere destan Demir
Kenti’ne adını veren demir madeni çıkarmak ve işlemek-üretmek için asırlık
ağaçları keserek, bir yerleşke oluşturduğunu öğrenir. Bu durum, orman Tanrı’ları
ve bölgede derebeyleri ile aralarında hiddetli geçimsizliğe sebep olur. Demir
Kent, ateşli silâhlar üretmek üzere istihdam edilen cüzzamlılar, fahişeler ve
işsiz güçsüz yahut suçlu erkekler için bir sığınak olmuştur. Yaban domuzu
Tanrı’sı Nago'yu yaralayan bu silâhlarda kullanılan büyük demir toplardan biridir.
Oaraya varan Ashitaka, öküz güdücü Koruku’yu kurtardığı için adamın karısı ve
halk tarafından güler yüzle karşılanır. Eboshi tarafından kente davet edilir.
Geceyi geçirirken, Eboshi, ona çevreyi gezdirir. Demir işleme bölümünü Silah
üretim yerini ve kimselerin giremediği cüzzamlıların çalıştıkları bir odanın
ark tarafında bulunan gizli bir bahçeyi gösterir… Ona, San’ın, kurtlar
tarafından yetiştirildiğini, bu sebeple insanlığa düşman olduğunu anlatır… O
esna ötede, ormandan kurt sürüsü çıkarak, hızla yaklaşır. San, kente dalar.
Çatılarda dolaşırken, Eboshi adamları, üzerine ateş açar. Kız, Ece Eboshi’yi
öldürmek isterken, Eboshi, ona karşısına çıkmasını söyler. Tam kapışacakları
esna Ashitaka, ikisini de döverek, bayıltır. Sun’ı omzuna atıp, giderken
fahişelerden biri tarafından vurulur. Lânet, ona müthiş güç verdiğinden, yaralı
hâlde kentin kalın tahta kapısını kaldırmayı başarır. Yaku’ya biner ve yaralı
olarak ormana doğru ıraklaşır…

Bir müddet ardından Ashitaka dirayetini yitirip, Yaku
sırtından düşer. Kurtlar, onu yemeğe uğraşırlar. San mani olur. Bu kez, onu
kendi öldürmeğe uğraşır; ancak sırt üstü uzanmış Ashitaka doğrudan gözlerine
bakarak, kimsenin ölmemesi gerektiğini söyler ve çok güzel olduğunu belirtir.
San, bundan istem ötesi etkilenir. Yarasını iyileştirmesi için onu, ormanın derinliklerine,
Orman Ruhu’nun yerine götürür. Orman Ruhu, Ashitaka’yı iyileştirir ancak
kurşunu içinden çıkarmaz. Bunun üzerine San, ona güvenmeğe başlar. Gücünü
toplamasına yardımcı olur ve onu eliyle besler. O esna başka bir yaban domuzu
Tanrı’sı, kör Okkoto liderliğinde bir yaban domuzu boyu, ormanı kurtarmak için
Demir Kent’e saldırmak üzere sürüler hâlinde yola koyulmuştur. Eboshi’de eş
niyetle, Orman Ruhu’nu öldürmek maksadıyla, hükûmet için çalışan üçkâğıtçı Jigo
ve adamlarıyla saldırı hazırlıklarına başlar. Himayesine girmek karılığında,
İmparator'a, Orman Tanrısı’nın kafasını vermeği amaçlamaktadır. Efsaneye göre,
Orman Ruhu'nun başı, onu elde edene ölümsüzlük vermektedir…

Ashitaka iyileşmiştir. Kurt Moro artık daha
fazla yanlarında kalamayacağını, gitmesi gerektiğini belirtir. Ashitaka, San’ın
bir insan olduğunu söyler. Moro, buna çok kızar. Ona gitmesini söyler. Derebeyi
Asano'nun samurayları tarafından kuşatılmış Demir Kent’e gelen Ashitaka, ok
sadağı ile yayını alır. Esas savaş bölgesine gider. Yaban domuzu boyu, savaşta
yok edilmiştir. Her yer, parçalanmış domuz cesetleriyle doludur. Ağır
yaralanmış domuz Tanrı Okkoto, tıpkı baştaki domuz Tanrı gibi yaraları
sebebiyle başkalaşım geçirmektedir. Hilekâr Jiko-bō'nun adamları, domuz sürüsü
kılığında Okkoto'yu kandırarak, kendilerini Orman Ruhu’na götürmelerini
istemişlerdir. Saf Okkoto, onları Orman Ruhu'na götürür. San, Okkoto'yu
durdurmağa uğraşırken, lânetin tesiriyle değişimine kapılarak, kaybolur.
Ashitaka, onu kurtarır. Yakınlarda olan Orman Ruhu, ağır yaralı Tanrı’lar,
Okkoto ve Moro'ya ötenazi yapar. Orman Ruhu muazzam biçime, Daidarabotchi'ye
dönüşürken, marifet eylediğini sanan Eboshi, onun başını keser. Devâsa patlama
olur ve jelimsi hâli karaya yayılarak, değdiği şeyleri öldürmeğe başlar. Aşağılık
Jiko-bō, ölmüş Orman Tanrı’sının kesik kafasını çalar. Büyük Ruh ölünce, Orman
ve Kodama’lar ölmeğe başlarlar. Moro'nun kafası canlanır ve Eboshi'nin sağ
kolunu ısırıp, koparır.

Ashitaka ve San, cani Jiko-bō'nin peşine düşerler.
Orman Ruhu kafasını geri alarak, Tanrı’ya iade ederler. Ruh ölmüştür. Fakat
sıvısı, toprağı dölleyerek onu insan elleriyle mahvedilmeden evvelki görkemli hâline
dönüştürür. getirir. Ashitaka'nın kolu düzelmiş, lâneti ortadan kalkmıştır.
Demir Kentin, bu kez tabiat ile ahenkli yeniden inşası yardım etmek için orada
kalır. San'a, kendisiyle gelmesini söyler. San, insanların hemen
bağışlanamayacak denli çok büyük kötülükler yaptıklarını belirterek teklifini
reddeder. Ashitaka, onu ormanda ziyaret edeceğine söz verir. Eboshi daha iyi
bir kasaba inşa etmeye yemin eder. Üstelik bu kez, tek bölgeyle sınırlı
olmayarak yayılacaktır. Yeniden yeşeren, nevilenen ormanda çalılıklardan bir Kodama
çıkar…

1970'ler sonunda, Miyazaki, ormanda
yaratıklarla yaşayan bir kız hakkında yapmağı düşündüğü animenin eskizlerini
çizer; olay örgüsünü yazmağa başlar. O zamanlar, Stüdyo Ghibli’yi henüz
kurmadığından, başka stüdyolar için bir şeyler ürettiği yoğun bir çalışma
döneminden geçiyordur. Seksenler sonuna doğru Ghibli’yi kurar ancak, bu kez
araya başka çalışmalar girer… Anca, Ağustos 1994'te filmin ilk görsel tasarım(Storyboard) çalışmalarını tamamlayabilir. Aradan
geçen zamanda yaşanan toplumsal değişiklikler sebebiyle taslağı yeniden
oluşturmak durumunda kalır. İlk görselleştirmeleri eskizleri, Komşum Totoro’da
kullandığından, çoğu kısmı başka biçimde tasarlar. Meselâ, Totoro’da, kızların
evde gördüğü siyah tüysü toz cinleri, Mononoke’de ormanda gözükeceklerdi. Onlar
yerini, daha iri ve beyaz Kodama’lar aldılar…

Nisan 1995'te süpervizör animatör Masashi Ando,
Mononoke’nin karakter tasarımlarını çizmeğe başlar. Mayıs 1995'te, Miyazaki ilk
görsel senaryo taslağını çizer. Filmin gizemli, efsunlu dokusunu yaratabilmek
üzere yerinde gözlem için tespit Miyazaki ve Ando, Kyushu'da, Yakushima antik
ormanlarına giderler. Rüzgâr Vadisi'nin Nausicaä genel görünümü için de esin
olmuş, kuzey Honshu'da, Shirakami-Sanchi dağlarını ziyaret ederler… Nihayet animasyon
üretimi, Temmuz 1995'te başlar. Miyazaki, filmde yüz elli bine yakın dizinin
her birini doğrudan denetler. Bulguladığı örtüşmezlikler vb. tutarsızlıklar
dâhilinde yüz bine yakınını yeniden çizer… Filmin sonu, anca Japonya ön
gösteriminden aylar evvel tamamlanabilir… Princess Mononoke, 2,35 milyar ¥(23,5
milyon ABD $) tahmini bütçeye mâl
olur. Çoğunluğu elle çizilirken, onda biri bilgisayar animasyonu içerir. 3B
oluşturma tekniği, lanetlenen Tanrılar’ın başkalaşımları ve Orman Ruhu’nun
muazzam biçiminin kafasının koptuğu sahnede sıvılaşarak tüm bölgeyi yayılması
animelerinde kullanılmış…

Film için ilkin iki isim düşünülür. Nihâyetinde,
müşterek tabir İngilizce, Princess Mononoke adında karar kılınır. Diğer isim,
The Legend of Ashitaka(Ashitaka Sekki ア シ タ カ 𦻙 記) ‘dir…
Anlatı boyunca izleyici, geleneksel anlatının
temel karakter öğeleri iki iç çatışma duygusu ile karşı karşıya kalır. Dinamik
İç Çatışma(Ruhsal sebeplerden) ve
Statik İç çatışma(Elde olmayan sağlık ve bedensel özürden) Dramatik anlatıda, iki çatışma
biçiminin eş zamanlı kullanımına pek rastlanmaz. Zaten Miyazaki, filmin anlatı
dizemini hassas düzeyde kurabilmek ereğiyle bunu, olağan sebep, sonuç ilişiği
düzeyinde göstermeğe dikkat etmiş. Zira olmadık anlarda, ciddi gözükmeğe
uğraşan gülünç ‘Havlama’lar ile sıklıkla karşılaşabilirdik… Dinamik iç çatışma
olarak karşılaştığımız unsur cinsiyettir. Kadının ağır işler yapamayacağı, ülke
yönetemeyeceği, erkekten bağımsız yaşamayacağı gibi bağnaz gelenekler
karşısında duran hür kadın imgesi hem tabiatta, hem de sanayileşmeğe giden
toplumsal yaşantıda bize gösterilir. Öyle ki, film başlarında Ashitaka’nın pirinç
aldığı satıcı kadın da, gözüpek bir tüccardır. Altını bir kez gördü mü,
öldürmeleri için Ashitaka peşine adamlarını takmıştır; yani kadın yine iş
hayatında, üstelik yönetici konumundadır. O dönem Japonya’sında, kadının, eri
ile eşitliği söz konusu olmadığından bu büsbütün hayalî bir gösterimdi. Ama
yukarda da değindiğim gibi Mononoke’nin hemen her ayrıntısını, kendi
kökenlerinin de dayandığı Kadim Türk Kültürü’nde alan Miyazaki, kadının günlük
yaşamda ve kurultayda, her şeyde eri ile eşit olduğu üstelik çoğu hususta ondan
öncelikli olduğunu, Çin kaynaklarından tetkik etmiş olsa gerek, doğrudan
yansıtmış. İsimler, karakterler, mekânlar, anlatı Eski Türkçe nitelikler
barındırıyor. Ece Eboshi, Saka Ece’si, Tomaris’i çağrıştırmıyor değil… Statik
iç çatışma ise, Ashitaka’nın lânetli kolu, cüzzamlılar ve seks işçileri
üzerinden kendini açık ara gösteriyor…

Filmde geçen başka temalar, bireycilik ve
toplumsal uyum, tabiat sever San ile demirci toplum lideri, sanayici Eboshi
arasında karşıtlıktır. Biri, kibri tesirinde, bağrından koptuğu gerçekliği hor
gören endüstrileşme heveslisi, diğeri ormanda kurtlarla ve tüm canlılarla
yaşamağa alışmış, –Nausicaä misali- kendini nefret ettiği insanlardan intikama
adamıştır. Eboshi, ereğini gerçekleştirmek üzere her yöntemi uygulayabilir
konumdadır. Ağaçları keser, işgâl ettiği evleri ormanı talan ederek, hayvanları
öldürür; suyu kirletir ve kurutur; havayı kirletir; çevreyi yok etmek adına
girişmeyeceği ölümcül eylem yoktur. Günümüz sanayi toplumları tipik
öncelemesidir. San ise, geleneksel ile çağdaş Japonya’nın maddî, manevî
gereksinimleri karşıtlığı arasında duran, inatla eskiyi savunan arkaik
temsilcidir. Bu karşıtlıktan, olumlu netice doğar; doğa kazanır. Yaşam, eskini
aratmayacak yenilenme geçiren tabiata uyumla düzenlenir. İnsanlık ne denli
makineleşirse makineleşsin, en nihâyetinde başladığı yere, lüzumsuz
kaygılarından, düşüncelerinden arı tabiî varoluşuna dönecektir…

Princess Mononoke'un film müzikleri,
Miyazaki'nin neredeyse tüm animeleri bestecisi Joe Hisaishi tarafından
bestelenip, seslendirilmiş. Müzikler, Tokyo Filarmoni Orkestrası tarafından
seslendirilmiş; yönetmenliğini Hiroshi Kumagai üstlenmiş. Filmin vokal şarkıları, ‘Tatara Kadın İşçi
Şarkısı’ ve tema şarkısını, Miyazaki yazmış. Başlıca tema şarkısı, karşı tenör
Yoshikazu Mera tarafından seslendirilmiş. İngilizce uyarlamasını Sasha Lazard
söylemiş…
Miyazaki, bu filmle emekli olacağını
düşünürken, Mononoke’un büyük başarısı, kendisini daha büyük işler yağmağa ikna
etmiş…
Japon Söylence kültüründe, köpekler/kurtlar genellikle
erkeklerce seslendirilirken, kediler, kadınlarca seslendirilirdi. Ancak
animenin Japonca sunumunda, ana imgesi dişi kurt Moro, Akihiro Miwa adında
erkek bir oyuncu tarafından seslendirilmiş…