MAYMUN ADAM
Vampire Hunter D serisi, Darkside Blues ve
Wicked City mangaları ile bilinen Japon yaratıcı korku yazarı Hideyuki Kikuchi’nin,
light novel-hafif çizgi romanından uyarlanan, A Wind Named Amnesia - Kaze no Na
wa Amunejia - 風 の 名 は ア ム ネ ジ ア 1990 yapımı, kıyamet sonrası izdem(ana
düşünce-tem)’li, T.V. filmidir. Döneminin,
yirmi birinci yüzyıla ilişkin ön yargılarını barındıran, alttan cinsel öğelerle
bezeli, toplumsal göndermeleri olan bir anime. Filme, adını veren ‘amnezi’ -
hafıza yitimi, doğrudan kişinin ilk zihinsel hazinesi, sözcüklere dokunuyor.
Okumağı unutan insanlık, sözcüklerini yitiriyor, hiçbir şeyin mânâsı kalmıyor
ve nihâyetinde bilinçli gerçekleşen küresel bir felâketle, evrimsel süreçte ta
en başlara, atalarının iki ayağı üzerinde yürümeğe başladıkları evreye dönüyor…
Geldiğimiz raddede, sahip olduğumuz temel duygu ve düşüncelerin, bizler için ne
denli mühim olduğunu gösteren bir toplumsal hiciv, Amnezi Adında Bir Rüzgâr - A Wind Named Amnesia. Mânâ,
her şeydir; çağrışımlara gereksindirir; sözcükler, kavramlar yaratırlar ve
düşünen, tavır almağa başlar… Türümüz, ziraata dayalı yerleşik düzene
geçtiğinden beri, çevrelendiği tabiatın ana bağlamları, gök, deniz ve toprağa
derin mânâlar yükledi. Bağrından nimetlendiği her şeyi kutsayarak, tanrılar,
dinler yarattı… Bu bariz gereksinim, günümüze değin toplumdan, topluma
evrimleşerek, Dünya toplumlarının, birbirine benzer kültür kaynaklarını
oluşturdu. Ancak bir zamandır, bu neviliğe sessizce sinmiş akıllı bir parazit
sağaltım uygulaması, yeryüzü toplumlarından, tek tip, ruhsuz bir Dünya toplumu
devşirmektedir. Bu süreç nihâyete erince, insanlık kuşkusuz ilk günlerine
dönüşü tamamlayacaktır…

O zamanlar çok şey beklenen yeni binyıla
yönelik yavan, asılsız umutlardan ‘milenyum’ algısı yaratılmıştı. Zaman, 1999 sonu,
iki binleri gösterirken, Amerika’nın, ücra bir kasabasında, güneşli olağan bir
gün ortasında ansızın anlaşılmaz bir rüzgâr eser ve tesir ettiği herkeste,
kalıcı hafıza kaybı, konuşma, hoşgörü gibi temel zihinsel yetileri yok ederek,
tüm canlılığa zarar verir. Eş zamanda Dünya, mahşer ardılı denli alabildiğine
çorak düzlüklere dönüşür. Kahramanımız, Wataru adında genç bir adam, harabeye
dönmüş kasabanın kalıntıları arasında askeri cipi ile gezinirken, aklını
yitirmiş insanlara saldırıp, öldüren bir güvenlik özdeviniri-robotu ile
karşılaşır ve onunla çarpışır; makineyi yok ettikten sonra, Sophia, ak benizli
bir kadınla tanışır. Bu zarif güzel kadının, diğerleri aksine akli dengesi
yerindedir ve hafıza yitimi yaşamamaktadır. Ona, başından geçenleri anlatmağa
başlar…

Wataru, olaydan evvel kasaba dışında resmî bir
tesiste çok gizli bir hükûmet deneyi parçası olan insan hafızası kapasitesini
çoğaltmak üzerine çalışmaların deneği olan ve bu sebeple anılarını koruyabilen
Johnny adında genç bir adam ile arkadaş olur. Johnny, Wataru'nun yeniden
konuşma yetisi edinmesine yardımcı olur. Ona, bir zaman evvel yitirdiği diğer
temel işlevleri öğretir. Sıkı dost olan ikili beraber epey zaman geçirirler.
Wataru’nun, Johnny ile tanışması, hafıza yitimi nedeniyle Wataru henüz
hafızasına kavuşmamışken, tesiste yaşanan patlamayla serbest kalan mutantlardan
biri ile karşılaşır. Yarı insan, yarı yaratık denek, Wataru’yu öldürecekken,
Johnny, ona yardım eder. Memleketi Japonya’ya gitmesini ve artık her
zamankinden güzel Dünya’yı dolaşmasını öğütler. Deneyler nedeniyle Johnny bir
müddet ardından ölür. Yalnızlaşan Wataru, ona verdiği sözü tutarak, yolculuğa
çıkar…

Güvenlik özdeviniri ile yine karşılaşan Wataru,
onu bir kez daha alt eder. Sophia, New York’a gidecektir; yola koyulurlar.
İkili, Los Angeles’a gelir. Burada, hafıza yitimi yaşayan ergen kız Sue ve
babası John’u, onları köşeye sıkıştırmış vahşi bir çeteden kurtarırlar. O
bölgedeki ilkel topluluk, hafıza yitimi yaşayan bir tür büyücü, şaman
tarafından denetlenen bir inşaat makinesine tapmaktadırlar. Makine, onlardan
kadınları kurban etmelerini istemektedir. Aksi takdirde etrafı yakıp, yıkarak
onları öldürmektedir. Sue ise, o gece sunulacak adaktır. Yoksa başka bir kadın
seçeceklerdir. Wataru, inşaat Makinası tanrıyı yok eder. Fakat Sue, çatışmada öldürülür.
Küçük John, kabile düzenini korumak ve toplumu yeniden yaratmak için gönüllü
olur. Wataru ile Sophia, yolculuklarını sürdürürler…

Güvenlik özdeviniri, yollarına çıkar ve ölümcül
kaza yapmalarına sebebiyet verir… Wataru gözkapaklarını araladığında kendini,
Ebedî Şehir denilen yerde, bir hastahane odasında bulur. Sophia ile beraber
katıldıkları bir oturumda, kenti yöneten çok gelişmiş bir yapay zekâ ile karşı
karşıya olduklarını anlarlar. Y. Z. Onlara yurttaşlık teklifinde bulunur. Zira
bu yerde, ihtiyar bir adam ve Lisa adında yeniyetme bir kız yaşamaktadırlar.
Onlar da, sürekli yenilenen bilinçleriyle gün içinde pek çok kimliğe
bürünmektedirler. Sophia, makineye meydan okur. Wataru ile Sophia, kentten
ayrılırlar; Lisa’da, onlarla gider. Ancak yarı yolda, gerçek anıları belirir ve
adamın, babası olduğunu anımsar. Cipten atlayıp, babasına koşar; ikisi orda
kalırlar…

Sophia, Wataru’ya, insanlığın hafızasını silen
rüzgârdan sorumlu Dünya dışı bir türün üyesi olduğunu açıklar. Sophia, Wataru
ile yolculuklarında, başka birini, kendisine katılmağa ikna ederse, insanlığa
hafızasını geri vereceğine dair bir bahis yapar. O esna, kendini teknik
hususlarda geliştirmiş güvenlik özdeviniri hâlâ peşlerindedir. İkili ardından
New York'a değin gelir. Wataru, orda onunla yalnız hesaplaşmak için Sophia’yı
güvenli bir yere bırakır. Özdevinir ile yüzleşir. Onu metal iskeleti duran bir
inşaata çeker ve yüzlerce metre yükseklikten aşağı düşerek, paramparça olmasına
sebep olur. Kendi de, düşecek olur, Sophia, onu kurtarır. O ân yakınlık
sezerler ve öpüşürler; ardından sevişirler… Sophia, geldiği ırkına yeniden
katılmak mecburiyetindedir. Derin sevgisini kazanan Wataru, onu, insanlığın
kesinlikle yeni bir başlangıcı hak ettiğine ikna etmiştir. Sophia, türünü,
insanlığın hafızasını yeniden kazanmayı hak ettiğine ikna etmek üzere Wataru’ya
ebedîyen veda ederek, Dünya’dan ayrılır…

A Wind Named Amnesia, çoğu batılı otoritelerce,
en iyi ‘kıyamet sonrası’ hikâyelerden biri olarak görüldü. Konusu ve düşündürücü
alt metni itibariyle zihin odaklı bir anime film olarak değerlendirildi. Doğrusal
olmayan anlatı kurgusu, belirsiz karakterler, insan ile makinenin ve tabiatın
savaşı, üstün olmağa uğraşan insanlığın, kendinin âcizi(Y. Z.) duruma düşüşü, Gandahar (1987) denli
tabiatın bağrından kopan türün, evrimsel süreğenlikte zihinsel çöküş ile gölgesince
yerilişi ve nevi nitelikleriyle, hikâyenin, noktasına, virgülüne değin
sezildiği film olarak, yavan başka dünyalara, ülkü düzenlere kaçamak çağrılar
yapan sıradan bir ‘alt tür’ olmaktan öteye ziyadesiyle geçiyor.

Günlük yaşamı oluşturan, öfke, nefret, sevgi,
bağlılık, özlem, nedamet vb. temel duyguların, öyle Hollywood usûlü dipsiz
yalan kâsesinde, mide bozan, akıl zehirleyen kan soslu, yapay gerçeklik
salatası yerine en olağan hâliyle yansıtıldığı, gerçekte kendi sonunu
hazırlayan insanlığın dünü, bugünü ve yüksek muhtemel olası geleceğine saf kötülüklerinden,
bütünlüklü bakış sunuyor. Bilhassa Wataru’nun, başından geçenleri, Sophia’ya
anlattığı sahnelerde, henüz hafızasını yeniden kazanmamışken, bir parça yiyecek
için ölümüne kapışan çocuk, yetişkin, ihtiyar gibi yemek ele geçirme savaşı
gibi görüntüler, amnezi rüzgârı esmeden evvel her şey olağan ve güzel gidiyor
görünen kıyamet öncesi sessizlik üzerine gelince, insanın milyonlarca yıllık
evrimsel süreçte ilk günlerinden bir şey yitirmediği hakikati, deyimi yerinde
tokat gibi çarpıyor…

Mutlak surette görülmesi elzem filmlerden A Wind
Named Amnesia. Türdeşi öncülleri, çağdaşları ve ardıllarından, ana düşünceyi muntazam ve doğrudan betimleyişi
ile ayrılıyor…