Ōe Kintarō, 25 yaşında. Tokyo Üniversitesi,
Hukuk bölümü terk. Zira tüm müfredatı ezberlediğinden, okulu bıraktı. O
zamandan beri sayısız işe girip, çıkıyor, yaşamı öğreniyor. Sevgili bisikleti
Yeni Ay ile oradan, oraya sürükleniyor. Belki bir gün, Japonya’yı yok, Dünya’yı
dahi kurtarır…
GOLDEN BOY
-Dış Ses
ALMA MAZLÛM ÂHINITatsuya Egawa’nın, yirmi beş yaşında hür
gezgini, tensel haz müptelâsı Ōe Kintarō tutkulu avantürlerini anlatan altı
bölümlük bir OVA, mini dizidir. Uyarlandığı, yüz bölüme yakın manga serisi
1992’de, yayım sürecine başlayarak, 1997’ye değin on cilt(Tankōbon) hâlinde yayımlandı. İçlerinden özel
seçilen altı bölüm 1995 yılında, yirmi beşer dakikalık video animasyon(OVA) serisi yapıldı. Çizgi roman serisi,
çizgi filmi denli fetiş öğelerle bezeli olmakla anlatı, odağına aldığı Ōe
Kintarō’nun tutku düşlemleri doğrultusunda biçimlenir. Anime, nevi şahsına
münhasır biçemi ile kimi çevrelerce, mastürbasyona teşvik ettiğine dair
eleştirilmiştir. Ancak bu durum genç adamın, Japonya’nın temel düşüncesi
‘çalışma’ ilkesine dayalı erek gütmeği konusuna kattığından, bariz unsur olarak
kalır. Derslerinde çok başarılı oluşu, dolayısıyla üstün dereceyle mezuniyet
şansına karşın Tokyo Üniversitesi, Hukuk Bölümü’nü yarıda bırakan özgürlüğüne
tutkun genç adamın bu kişiliğinden öte gelen kızlara-kadınlara düşkünlüğü,
görselliğe alelade durum olarak yansır. Onun tek ereği vardır: Öğrenmek, daha
fazla öğrenmek; bunun üzere Kintarō deyimiyle, -Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış!..
Japonya’nın kasabaları, kentleri arasında, Yeni
Ay adını verdiği bisikleti ile mekik dokuyarak, daima başka yere giden Kintarō,
katıldığı ortamlarda genelde en basit icraatları, üşenmeksizin üstlenir. Bazen
tuvalet temizlikçisi olur; bazen çocuklara giriş seviyesi yüzme öğreten
öğretmen; bazense, bir erişte restoranında aşçılık yapar ama bulaşıkta yıkar…
Tecrübeleri esnasında çok güzel kızlar, kadınlar ile tanışır. İlkin hiçbiri
tarafında önemsenmez; aşağılanır, kimince kandırılır, madara olur; yine de,
yılmaz. Çok çalışıp, hep öğrenerek, sorunlar üstesinden gelir; o kibirli
kadınlar ile kızların tutkularını kazanmağı başarır. Her hikâye nihâyetinde hepsi,
keskin zekâsıyla meseleleri çözümleyen Kintarō’ya mecnunca âşık olur. Her yerde
onu arayıp, dursunlar o, başka tecrübelere, yeni yaşama pedal çevirir. Olayları
ve kişileri, belinde taşıdığı güncesine yazmak ve çizmek alışkanlığı ona, her
şey ve herkese ilişkin incelikli ayrıntılar sunar. O dikteler ile betimlerden
çok şey öğrenir.

Bölümler başında birkaç dakikalık tadımlık
sunarken, Kintarō’nun, o hikâyenin kadını ile ilk zuhuru gerçekleşir. Dişilik abidesi
uzun bacaklar, ince bel, enli kalçalar ve dolgun göğüsler, okka burun hafif
kalın al dudaklar, renkli şehla bakışlar ve naif titremle ahenktir… Kintarō’nun
şuurunu yitirmesine sebep nitelikler, hemen her erkeğin hayali ülkü dişide
vücut bulur. İmgeleri odağı genç kadına büyülenen Kintarō, ilk zuhurda kadınca
görmezden gelinerek, küçümsenir; olaylar başlar. Bazen tesadüfî, bazen kadını
izleyerek, zamanını geçirdiği yeri öğrenir ve kendini oraya atmanın yolunu
arar. Orda işe başlayınca, çevrelendiği bağlamı bellemeğe uğraşan Kintarō,
hayranı olduğu kadının ya da kızın, dolabında iç çamaşırından, oturduğu
alafranga tuvaletin taşına, kapağına değin koklar, öper, yalar… Genellikle
yakalandığı asıl kadın tarafından aşağılık bir sapık olarak algılanır. Bu da
yetmezmişce, saf niyetle ayırdında olmadığı icraatlara bulaşarak, çalıştığı yerin
işlerini bozar ve yaptığının doğru olduğunu sanır. Üstelik bu eylemi ile
herkesin iftihar edeceğini, esas kadının, boynuna sarılıp, kendisini
öpücüklerine boğacağını imgeler.

Zaman ilerledikçe Kintarō, keskin zekâsı ve el
çabukluğu ile sessizce azmettiği işinde görünmez tecrübeler edinir. Kendisinden
hiç umutlu olmayan, alay eden patroniçesine ummadığı ânda işleri düzelterek,
hayat dersi verir; ortadan yitiverir. Başta olduğu üzere sonda da, kadınların
beklentilerinden öte hâle bürünür. Nihâyetinde
ona hayran kalan kadınlar-kızlar, sonunda gereksindikleri gerçek eri
bulduklarını anlayarak, onun peşine düşerler. Kintarō ise, yeni maceralara
doğru tek dostu, yoldaşı bisikleti Yeni Ay ile pedal çevirir… -Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış! Çalış!
Çalış! Çalış! Çalış!..

Manga’da ise, dizi ilerledikçe, hikâyelerde
yeni kadınlar, kızlar giderek azalırlar. Onlar yerlerine, evvelki bölümlerden
kızlar-kadınlar geri dönerler… Esas alanı hukuk olan Kintarō, anime ve manga
boyunca bilgisayar programlama, ev idaresi, öğretmenlik, mutfak sanatları denli
nevi meslek kollarında uzmanlaşır. Her yeni bölümde, evvelkilerde edindiği
tecrübeleri kullanır. Eş zamanda yakın dövüşte usta olmasına karşın, asla
öfkesine yenilip, dövüşmez; bu sebeple hep feci dayak yer. Bazı bölümlerde,
karşıtı adama ders vermek için bir güzel ağzı ile kabasını yer değiştirir…

Kintarō, zıtlaştığı dişiler ile bölüm boyunca
hazsal etkileşimlere girer. Onlarla yüzleştikçe, tutkusu tavan yapar; ama
algılarını açık tuttuğundan, onlardan yeni şeyler öğrenir. Bilgi ile zevkin,
Japon usûlü harmanıdır bu. Şevkine dem vurmayan bireyler daima zinde olurlar,
anlayışını doğrulayan variyettir Kintarō. Tutkuları hor gören tüm toplumları,
Kintarō’nun, sapıkça görülen tabiî tutkuları, onu beyinsiz zanneden budala
kızların nihâyetinde keskin zekâsıyla yüzleşmeleri ile selâmlar. Temel
gereksinimlerini görmezden gelen bireyler, aforoz edilme kaygısıyla
uyumlaştıkları toplumlarda yitikleşirler. Fakat durumun, olayın yalınlığını
doğrudan belleyenler, o topluma dalga dalga yayılacak özleşme başlatabilirler…

Golden Boy, olumsuz ana karmaşası yaşayan güç
delisi kızlar, kadınların dünyasıdır. Anasının kızı olmak, koca bulmak, çocuk
doğurmak, yemek yapmak gibi sığır kaygıları yoktur onların. Bilâkis çıkarları
doğrultusunda eri zapt etmek, başka kadınların, erkeklerini çalmak, anasının
oğullarının akıllarını çelerek, kaleyi fethetmek esas kutlarıdır. Bu tatminsiz
zafer karmaşası, olgunlaşana değin süregider. Ondan sonra, genç bir sevgili
bularak, o zamana değin en dişli râkibelerini saf dışı bırakarak, ellerinden
aldıkları erkeklerden elde ettikleri varsıllığı, kendilerinden çok genç sevgililere
yedirirler. Bu dönemde, kazanma arzusu yerini kabullenilme kaygısına bırakır.
Kendisine göre henüz terütaze ve harikadır. Fakat her şey dengincedir; er geç
koşulların eşit olduğunu en hazin biçimde anlayacakları radde tam da burasıdır…

Altı bölüm anime içinde, şahsî beklentilerime
ölçüt en beğendiklerim, birinci, ikinci ve beşinci bölümlerdir. Bilhassa ikinci
ve beşinci bölüm tecritliğe dair elzem tespitler sunar. İkinci bölümde, liseli
kızın, Japonya’da ve tüm fetiş toplumlarda haz simgesi gri pilili etek unsuru,
gözlere sokulur. Arzular mebdesi liseli bir kızın, yeniyetme görünüşü ardında,
çıkarları uğruna tutkularını dizginleyen egemenlik müptelâsı gizlidir. Lâkin
algıları büsbütün vazıh duygularıyla barışık bir genç adama denk gelince,
niyeti ters teper… Kızın eteğini soyunduğu sahne ve okula külotsuz gidişi,
ölümcül yüzleşmelerdir…

Beşinci bölümde, hiçbir erkeğin kendisini
esaslı tatmine eriştiremeyeceğini düşünen ve motosikletli erkeklerden tatmin olmayan, Kyoto'nun en büyük iş adamlarından, meşhur sanayici Daitaku Terayama'nın kızı Reiko Terayama'nın, ikili
yaşamına değinir. Erkekten alamadığı cinsel doyumu, Bimo(Bimota) dediği, dişiliği emaresi kızıl sürat
motorundan sağlamaktadır. Eril içgüdülü çağdaş kadının gizil dünyası,
kaygılarından arı duygularını olağanca yaşayan genç adamca ifşa edilir.
Durumdan huzursuz kız, vaziyeti lehine çevirmek adına erkeği kolayca içine
çekeceğini düşündüğü kiminki büyük mücadelesine başvurur. Kintarō’ya, hız
motoruna karşılık bisikleti ile yarışmasını teklif eder. Kel donuna bürünmüş
Alp’in, Dev ile savaşı başlar. Tavşan elbet kaplumbağayı geçecektir; ancak
kaplumbağanın, herkesin bilmediği yöntemler vardır. Kestirmeden gitmesi icap
eden Kintarō, tüm yürekliliğiyle bisikletini uçuruma sürer. Elektrik telleri,
orman içleri derken, sonunda önüne çıktığı kızı geçmekle kalmaz, yolunu
sürdürür. Karakalpak Destanları’nda, Kırkızlar Hakan’ı, kutlu Gülayım’ın,
bencil yansısı olan kız ise, ona hayranlıkla bakakalarak, nihâyet aradığı eri
bulduğunu düşünmekle, Kintarō peşinden gider. Ardından, -Beni yap! Becer beni! diye haykırır. Kıvrak zekâlı kahramanımız ise,
-Çalış! Çalış! -Çalış! Çalış! -Çalış!
Çalış! -Çalış! Çalış! Çalış! naralarıyla
yeni deneyimine pedalını çevirmektedir…

Derin tutkuların, keskin zekânın önünü açtığı fetiş
nitelikler ile bezeli Golden Boy, günce kayıtları, karşılaştığı kızlar ile
kadınların müstehcen betimleri ile bezeli ne çok genç, ne de yeterince olgun
genç adamın naif yaşanmışlıklarını anlatıyor… Manga yaratıcısı Tatsuya Egawa’nın
da ifade ettiği üzere, çalışmanın esasını unutmuş bireyler yetiştiren
toplumların, o hakikati ne zaman anlayacakları belirsiz. Bu yanlışlığın yuvası
dünyanın her yerinde okullarda bilginin, şen, sevgi ile öğretilmesi gerekir…
Hemen her doğu toplumu temel düşüncesi, -Çalış!
Çalış! Çalış! ile yazımı noktalıyorum.