İZ SÜRÜCÜ’NÜN YAŞAMI
Andrei Arsenyevich Tarkovsky, 4 Nisan 1932’de, Rusya’nın,
Yuryevetsky Bölgesi'nde, Zavrazhye köyünde, öğretmen bir anne Rumen asıllı Maria Danilovna ile şair ve çevirmen bir baba Arseny
Alexandrovich Tarkovsky'nin oğulları olarak dünyaya gelir. Çocukluğu,
toplumsallaşmayı seven, geniş arkadaş çevresi olan tipik bir çocuk olarak
geçer. Babası, 1937'de aileyi terk eder
ve bir müddet ardından 1941'de, orduya gönüllü katılır… 1943'te eve döndüğünde,
cephede bacağından
vurulduğundan, kendisine Kızıl Yıldız nişanı verilir. Ama bir
süre sonra, kangren nedeniyle bacağı kesilir. Bu arada Tarkovski, annesiyle
kalmaktadır. Genç kadın, oğlunu ve kızı Marina’yı alarak, Moskova'ya taşınır. Tarkovski, burada bir matbaada düzeltmen olarak çalışmaya başlar. Burada
Moskova okuluna yazılır. Savaş yeniden başlayınca, annesi ve kız kardeşi ile
beraber, Yuryevets bölgesine giden kitleye katılırlar… Savaş bittikten sonra
1943’te, Moskova’ya dönerler. Artık ortaokul çağına gelmiş küçük adam, eski
okuluna döner. Burada, sonradan şair olacak Andrei
Voznesensky ile sınıf arkadaşı olur.
Genlerinde, katıksız bir sanat merakı barındıran Tarkovski, bir müzik okuluna
yazılır ve piyano dersleri görmeye başlar.

Çok güç bir çocukluk dönemi atlatan Tarkovski,
verem(tüberküloz) olduğundan, Kasım 1947’den,
48’e değin zamanını bir sanatoryumda tedavi altında geçirir. İçe kapanık, aşırı duygusal bir baba, bir başlayıp, bir biten savaş sebebiyle, oradan oraya
göçmeler, bilinçaltında derin emareler bıraktığından, bu durum sonradan
1975 yapımı Ayna(Mirror) filmine yansıyacaktır… Parasızlık, kötü
geçen ilk çocukluk dönemi, kişiliğini sivrilttiği için, kötü bir öğrencilik dönemi geçirir. 1951-52 arası, Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi
uzantısı olan Moskova'da, Doğu Enstitüsü'nde
Arapça okur. Doğu kültürlerine olan ilgisi sebebi
ile Arapçayı çok kolay öğrenir. Oldukça başarılı bir öğrencidir. Ama okulu
bırakır. Eş zamanlı çalıştığı, Demir Dışı Metâller ve Altın
Enstitüsü için maden arayıcısı olarak çalışmayı da bırakarak, Krasnoyarsk kenti
Turukhansk yakınlarında, Kureyka nehrine bir yıl sürecek tetkiklerde
bulunacak ekibe katılır. İşte bu noktada, ömrü kalanını doğrudan etkileyecek kararı alacaktır. Kişiye, derin yalnızlık
hissettiren, alabildiğine enli bozkırlarda geçirdiği zamanlar, film okumaya
karar vermesinde etkili olur.

1954'teki araştırma gezisinden döndükten sonra Tarkovski,
Devlet Sinematografi Enstitüsü(VGIK)’ne başvurur. Bir süre sonra, ‘Film Yönetmenliği Programı’na kabûl edilir. Sonra, burada
Nisan 1957'de evleneceği Irma Raush ile tanışacaktır… Sovyet yönetiminin katı tutumu, tesadüfen o
yıllar az esneme gösterince, batı edebiyatı, sineması ve müziği ile tanışan film okulu öğrencileri, film yapmayı, İtalyan Yeni Gerçekçi’liğin, Fransız Yeni Dalgası'nın, Kurosawa, Buñuel, Bergman, Bresson,
Wajda gibi yaratıcı yönetmenlerin filmlerinden öğrenirler. Wajda’nın, Küller ve Elmaslar filmi,
Tarkovsky'yi çok etkiler. Öğretmeni ve akıl hocası, daha sonra büyük yönetmenler olacak çoğu genç yönetmen adayını yetiştiren Mikhail Romm’un kılavuzluğunda 1956'da, Tarkovski ve
arkadaşları müştereklik içinde, Ernest Hemingway'in
kısa bir öyküsünden ilk kısa filmleri The Killers'ı çekerler. 1959'da, daha
uzun süreli ilk filmleri, There Will Be No Leave Today çekerler… Okulda dersler
veren bir film yönetmeni olan Grigory Chukhray, Tarkovsky’e Clear Skies
filminde yardımcılığını
teklif eder. İlkin ilgiyle yaklaşan Tarkovski, yardımcılıkla başlamak yerine kendi
filminde bir başına
yol almayı yeğleyerek, çalışmalarına ağırlık verir. Okulda üçüncü yılında, aynı yönetmenleri, filmleri sevdiği Andrei Konchalovsky ile
tanışır. Beraber yazdıkları Antarktika - Uzak Ülke senaryosunu, Lenfilm'e
gönderirler ancak reddedilirler. 1960’ta, Tarkovsky sonradan, Mosfilm'e satacağı The Steamroller and the
Violin adlı senaryoyu, bitirme tezi
olarak sunar ve okuldan mezun olur. Bir sene sonra, New York Öğrenci Filmleri
Festivali'ne katılır ve burada Birincilik
Ödülü kazanır.

Artık uzun bir film yapabilecek yeterliliğe erişmiş Tarkovski'nin, ilk uzun
metraj filmi 1962'de, İvan'ın Çocukluğu olur. Filmi, bazı sebeplerden çalışmayı iptal eden yönetmen Eduard Abalov'dan
devralır. Filmi üretip, uluslararası yarışmalara sununca herkesin
dikkatini çekmeğe başlar ve 1962’de,
Venedik Film Festivali'nde, Altın
Aslan ödülünü kazanır. Aynı yıl, 30 Eylül'de ilk oğlu Arseny, Tarkovsky'nin
deyimi ile Senka doğar… 1965'te, bütçesi
bir milyon rubleyi aşan, on beşinci yüzyıl Rus ikon ressamı Andrei Rublev'in hazin yaşamını anlatan Andrei Rublev
filmini yönetir. 1966'da Moskova'da
yapılan tek gösterim hariç, siyasî sebeplerden ötürü gösterimine izin verilmez.
Bunun üzerine Tarkovsky, filmi
birkaç kez kesmek mecburiyetinde
kalarak, farklı uzunluklarda birkaç sürüm
yaratır. Sonunda 1971'de, kesilmiş bir sunumu, tüm Sovyetler Birliği’nde gösterime girer. 1969'da,
Cannes Film Festivali'nde sunulur ve FIPRESCI ödülünü kazanır. O yıllar, kötü bir
dönemden geçmektedir. Bunu özel yaşamına yansıtarak, 1965’ten beri beraber yaşadıkları ve Andrei Rublev filminde
yapım yardımcılığını yapan Larisa Kızılova ile
ilişkisi
üzerine bir süredir arasının iyi olmadığı karısı İrina’dan, Haziran 1970'de boşanır. Aynı yıl, Larisa ile evlenirler.
Genç kadın, evlendiklerinde hâmiledir. Aynı yıl, 7 Ağustos’ta, oğulları Andrei Andreyevich Tarkovsky,
takma adı, küçük Andre doğar.

1968’den beri ruh bilimsel bir bilim kurgu
üzerinde çalışan Tarkovski, Polonya doğumlu gelecek bilimci, düşünceci ve yazar Stanisław Lem'in, Solaris romanını 1972’de, sinemaya uyarlar.
Film, Cannes Film Festivali'nde gösterilir, ‘Jüri Büyük Ödülü'nü kazanır ve Altın
Palmiye'ye aday gösterilir… Bunun ardından, 1973-73 arasında, çocukluğuna dayanan ve ailevî durumlarının yansıması olan Ayna filmini çeker. Ayna’da, savaşın madden ve manen yıktığı bir ortamda yetişen çocukluğunu dolaylı olarak
görselleştirir. Seçkinci(elitist) yani züppe doğası nedeni ile film, Sovyet yönetimince hoş karşılanmaz. Bu sebeple filmi, üçüncü sınıfta değerlendirerek, sokak arası gösterim mekânlarında gösterimine müsaade ederler. Çocukluğunda çok güç zamanlar geçirmesine
sebep olan savaşlar ve yoksulluğun örselediği bilinçaltında, Sovyetler Birliği’ne derin nefret yüklü olan Tarkovsky, bu
sebeple Sovyet Rusya dışında
film yapma kararı alacaktır. Sovyetler Birliği'nde son filmi, 1971’de tanıştığı ve 1986’da ölümüne değin dost kaldığı Arkady ve Boris
Strugatsky kardeşlerin Yol Kenarı
Pikniği
romanından esin ile ürettiği Stalker(İz Sürücü) olur. Tarkovski,
ilkin kardeşlerin, Dead Mountaineer's Hotel adlı romanlarından uyarlama bir film çekmek ister ve bir taslak
yazar. Arkady Strugatsky ile yaptığı bir tartışmalarından etkilenerek, kararını değiştirir ve 1976’da, Yol Kenarı Pikniği yapıtı temelli bir
senaryo üzerinde çalışmaya başlar. Ancak birtakım aksaklıklar yaşanır. Çekim ve görüntü kurgusu aşamasında negatiflerin yanlış gelişmesi, Tarkovsky’nin en hassas olduğu nerdeyse tamamı çok genel çekimlerden oluşan tüm dış çekimler, kullanılamaz
olur. Bu da yetmezmiş gibi Tarkovski, Nisan 1978'de kalp krizi geçirince, daha fazla gecikme
yaşanır. Olaylı film, 1979'da tamamlanır. Cannes Film
Festivali'nde, ‘Ekümenik Jüri Ödülü’ kazanır. 1979'da Tarkovsky, uzun
zamandır beraber çalıştıkları Andrei Konchalovsky'nin
senaryosuna dayanan İlk Gün filminin yapımına
başlar.
Film, Büyük Peter döneminde 18. yüzyıl Rusya'sını anlatmaktadır. Goskino tarafından onaylanması ereği ile Tarkovsky, Sovyetler
Birliği'nde,
‘ateizm’i eleştiren birkaç sahneyi atlayarak özgün
senaryodan farklı bir taslak gönderir. Filmin kabaca yarısını çektikten sonra,
sansürcülere sunulan senaryodan farklı olduğu anlaşılır anlaşılmaz, Goskino, üretimi durdurur. Söylenceye göre Tarkovsky, gelişmeler üzerine çileden çıkar ve çektiği tüm negatifleri yok
eder. Bu, Sovyet film sanayisinde son işi olur; kariyerine, batıda devam etme kararı alır.

Tarkovski, 1979 yazı, eski bir dostu olan Tonino
Guerra ile beraber, Zamanda Yolculuk belgeselini çekeceği İtalya'ya gider. Belgeselin
çekimleri bittikten sonra,
Guerra ile Nostalghia filmi senaryosu üzerinde çalışmağa başlarlar. Tarkovsky, fotoğraf çekmek için İtalya dışına gider. 1982’de, İtalya’ya döner. Nostalghia filmini çekmek için anlaştığı Mosfilm yapım şirketi, işi bırakır. Bunun üzerine İtalyan yapım şirketi RAI'den maddî destek üzere başvurur ve kabûl edilir.
Uzun çekim süreci ardından, 1983'te film tamamlanır. Cannes Film Festivali'nde
sunulur. FIPRESCI ödülü ile Ekümenik
Jüri Ödülü kazanıken, ayrıca belge filmci Robert Bresson ile Grand Prix du
cinéma de Creation adlı özel ödülü paylaşır. Bu arada, Sovyet
makamları, yurttaşları Tarkovsky’nin, Altın Palmiye kazanmasını engellemek için lobi girişimlerinde bulunurlar. Bu
durum, Tarkovcki’nin, bir daha asla
Sovyetler Birliği’nde çalışmama kararını, kesinleştirmesine sebep olur. 10
Temmuz 1984'te Milano'da düzenlediği basın toplantısında, Sovyetler Birliği'ne asla geri dönmeyeceğini ve Batı Avrupa'da kalacağını açıklar: "Sovyet muhalifi değilim, Sovyet Hükûmeti ile sorunum yok. Ama eve dönersem, işsiz kalırım." sözleri üzerine, 28 Ağustos 1985'te, İtalya'nın Latina kentinde bir mülteci kampında, Sovyet Sığınmacısı olarak işlem görüp, 13225/379 seri numarasıyla kaydedilerek, resmen
Batı'ya buyur edilir.

Çocukluğundan öte gelen hayranlık beslediği Ingmar Bergman'ın, görsel biçeminden tesir ile bir film
yapma arzusunda olan Tarkovski, 1984 yılının tamamını, The Sacrifice filmi
çekimleri ile geçirir. Andrei Tarkovsky'nin belge filmi The Sacrifice, yaklaşan kıyametten, toplu ölümden, inanç ve olası kurtuluş hususunda öneriler sunar. 1985
yılında, artık siyasî, maddî güçlüklerden ziyadesiyle argın düşen varlığını, İsveç’te inzivaya çeker. Bu son icraatı ile ölüme meydan okuyarak, ondan
korkmadığını gösteren filmi üzerine dinlenceye çekildiği sene sonunda, ölüm tebessüm ederek, ölümcül akciğer kanseri teşhisi konulur. Ocak 1986'da
Paris'te tedaviye başlar. Soğuk Savaş sonuna doğru Sovyetler Birliği'nden ayrılmasına izin verilen oğlu Andre, yanına gelir… Tarkovski 29 Aralık 1986'da Paris'te öldükten sonra, 3 Ocak
1987'de, Fransa'nın
Sainte-Geneviève-des-Bois kentinde Rus Mezarlığına defnedilir. 1994 yılında onuruna dikilen mezar
taşına karısı Larisa, ‘Meleği gören adama’ diye yazdırır. Larisa, 1998'de aynı tip akciğer kanserinden ölünce, kocası yanına gömülür.

YOL
KENARI PİKNİK
Tarkovsky, Arkady ve Boris Strugatsky biraderlerin,
Yol Kenarında Piknik(Roadside Picnic) adlı romanını
okuduktan sonra, yönetmen dostu, Mikhail Kalatozov'a öyküyü, filme uyarlamakla
ilgileneceğini düşünerek, tavsiye eder. Başta bu öneriyi çok beğenen ve ilgilenen
Kalatozov, romanın haklarını alamayınca, vazgeçer. Tarkovsky, çok beğendiği hikâyenin düşünce yapısını geliştirmeğe başlar ve kendisi filme
uyarlamakta karar kılar…
Arkady ve Boris Strugatsky kardeşlerin, 1971'de yazdıkları ve 1972'de yayımlanan düşünsel bir bilim kurgu romanı olan Yol Kenarında Piknik’te, izciler, Bölge olarak bilinen yasak
bir bölgeye izinsiz giren ve iz
sürücülerin sattığı
değerli
dünya dışı eserleri çalan kişilerdir. Toplam altı Bölge, insanlar tarafından anlaşılamayan birtakım doğaüstü değerlerde tuhaf ve tehlikeli
sapaklıklar barındırmaktadır. Tuhaflıklar, dünya, yabancı bir tür tarafından ziyaret edildikten
sonra başlıyor. Devletler, Bölgelerden değerli şeylerin çalınmasını önlemek için bıralar üzerinde sıkı denetim sağlamağa uğraşıyor. Bölgeler çevresinde, eserleri çalmak için yasak yerlere giren ve
kendilerine iz sürücü, denilen ayrıştırıcı bir topluluk bulunuyor. Redrick
Schuhart, gelir elde etmek için
değerli
eserler bulmak üzere geceleri Bölge'ye gizlice giren tecrübeli bir iz sürücüdür. Hâmile kız arkadaşı Guta, olumsuz koşullara karşın ne olursa olsun, bebeğini doğurmayı amaçlamaktadır.
Redrick, Burbridge adlı bir takipçi ile beraber
Bölge’ye yaptığı
ortak bir keşif gezisinde müşterisine, cehennem balçığı
denilen ve kemiklerini ağırdan eriten bir madde bulaşır. Burbridge, bacaklarını kaybetmesini önlemek için acilen ampütasyon yapılmalıdır. Redrick, Burbridge'i,
nöbetçi devriyelerden gizlenerek, Bölge dışına çektiği adamı, tanıdığı bir cerraha teslim eder.
Bu arada Guta, uzun vücut
kılları olan iri siyah gözleri olan bir kız çocuğu doğurmuştur. Bu sebeple ona,
maymun derler. Yeni müşterileri ile elit bir otelde buluşan Redrick, onlara Bölge’den aşırdığı eserlerden birkaçını satar. Ama adamların asıl istedikleri, cehennem
balçığıdır. Redrick, böyle bir şey bulmadığını söylese de, tutuklanır ve kısa süre sonra, kaçar. Biraz zaman geçince, onları arar ve balçığın yerini bildiğini söyler. Karşılığında yapacakları ödemenin, Guta’ya gönderilmesini ister.
Redrick, balçığın, bir nevi kitle imha
gereci olarak kullanılacağını anlar.
Redrick'in eski bir dostu Richard Noonan,
Bölge'den kaçak eşya çıkışını durdurmak için devlete çalışan gizli bir örgüt üyesidir ve Bölgeler dışına değerli eşya akışını tamamen kesintiye uğratmaya kararlıdır. Bu arada, cezasını çeken Redrick, hapisten çıkar ve evine döner.
Kendisini birkaç kez ziyaret eden Burbridge, her gelişinde onu gizli, büyük bir işe ikna etmeğe uğraşır. Ancak artık ailesi zaman geçirmek isteyen Redrick, onu
hep reddeder. Gut ise, tuhaf doğan ve büyümekte
olan kızları sebebiyle depresyondadır.
Kız, yabanidir. Konuşma yeteneği olmadığından görüntüsüne uygun biçimde doğrudan bir maymuna
benzemektedir. Bölgede gerçekleşen sapaklıklardan biri de, ölülerin dirilmesidir.
Redrick’in babası, bunlardan biri olarak, oğlunun evine döner. Tüm ölüler, topluca evlerine
dönmektedirler.
Burbridge, sonunda Redrick’i ikna etmeyi başarır. Ona, düşleri gerçekleştiren altın bir küreden söz eder. Redrick, Bölge'ye son kez girer. Küreden, kızını olağan bir insana döndürmesini dileyecektir. Kendisine
eşlik
eden Burbridge’in oğlu Arthur, elinde bir haritayla yol aldığından, konuma ulaştığında, birçok engelden geçmeyi başarır. Kürden, daha iyi bir dünya dileğinde bulunarak ona doğru koşar ama et öğütücü tuzağına yakalanarak, parçalanır. O âna değin taleplerini belirlemiş olan Redrick, zamanı gelince küreden ne isteyeceğini bilemez. Sakinlşir ve düşünür… Sonunda âdil davranarak, insanlık için mutluluk ve huzur
ister…
Arkady ve
Boris Strugatsky
Arkady Natanovich Strugatsky(28 Ağustos 1925 - 12 Ekim 1991)
ve Boris Natanovich Strugatsky(14
Nisan 1933 – 19 Kasım 2012) biraderler,
sanat eleştirmeni Natan Strugatsky ve öğretmen olan eşinin çocuğu olarak dünyaya gelirler. Romanları,
tüm doğu Avrupa’da çok sevilir. Tarkovsky tarafından muazzam ayrımla
görselleştirilen romanları Yol Kenarında Piknik(Uzayda Piknik), 1972’de tamamlanır tamamlanmaz,
ilkin bir edebiyat dergisinin 7-10. sayılarında yayımlanır. Sovyet hükûmetinin
katı sansür uygulaması sebebiyle sekiz sene Sovyetler Birliği'nde kitap olarak yayımlanması yasaklanır… Kavramların ve
rakamların dünyasından öte romanın, nevi şahsına münhasır konu seçimi ve onu
ele alış biçimi, türe yeni bir bakış kazandırır.
25 Ağustos 1925'te, Batum'da doğan ve hazin geçmişi olan Arkady Strugatsky,
Ocak 1942'de, Leningrad Kuşatması'ndan tahliye edilen babası ile bindikleri trende,
hayatta kalan tek kişi olarak aktarma esnasında babasını yitirir. 1943'te, Sovyet
ordusuna alınır. Önce topçu okulunda sonra, Moskova'da Askerî Yabancı Diller Enstitüsü'nde
eğitim
görür. 1949'da, buradan İngilizce ve Japonca tercümanı olarak mezun olur. 1955 yılına değin orduda öğretmen ve tercüman olarak çalışır. 1955 yılında, editör ve
yazar olarak çalışmaya başlar. 1958'de, kardeşi Boris ile kardeşinin 1991’de ölümüne değin sürecek işbirliğine girişerek, dünya yazın tarihine geçecek birbirinden nükteli bilim kurgu yapıtlar yaratmağa başlarlar. İkili, yazarlıkları yanında, bolca Japonca, İngilizce öykü ve romanlar çevirirler.
14 Nisan 1933 doğumlu Boris Strugatsky, İkinci Dünya Savaşı’nda, kent kuşatması esnasında, kardeşi Arkady, babaları ile tahliye edilirken,
annesi ile Leningrad'da kalır.
1950'de, liseden mezun olur. Leningrad Devlet Üniversitesi'nde, fizik bölümüne
başvurur.
Ancak onun yerine astronomi okur. 1955 yılında
mezun olduktan sonra, bir gözlemevinde
astronom ve bilgisayar mühendisi
olarak çalışmağa başlar. 1958’den beri kardeşi ile yarı zamanlı yürüttükleri, yazarlığı 1966'da, tam zamanlı yapmağa başlar. Kendisi, ‘Bronz Salyangoz’ edebiyat yarışması kurucusudur. Kardeşi ölümü ardından, takma adla iki roman
daha yayımlar. 19 Kasım 2012'de, Saint
Petersburg'da ölür.
İZ SÜRÜCÜ
Başından beri, filmlerine uyguladıkları gereksiz
kesmeler, gösterim yasakları, çekimlere müdahâleler gibi Sovyet Yönetimi’nin,
akıl dışı tutumlarından ötürü kendileri ile arası bozulan Tarkovsky, en sonunda
Sovyet Rusya dışında
film yapma kararı alacaktır. Ancak bu kesin
kararından hemen evvel çektiği, 1971’de tanışıp, 1986’da ölümüne değin dost kaldığı, kendisininkine benzer
savaşın derin yaralar açtığı mazileri olan Arkady ve Boris Strugatsky kardeşlerin, Yol Kenarı Pikniği romanından esin ile serbest
uyarlama olarak geliştirdiği Stalker(İz Sürücü),
Tarkovsky Sineması’nda, ilk bilim kurgu yönelimidir. Eş zamanda, Sovyetler
Birliği'nde
son filmi olan filmi düşünmeden önce Tarkovski, kardeşlerin, Dead Mountaineer's
Hotel adlı romanlarından uyarlama bir film çekmek ister ve bir taslak
yazar. Arkady Strugatsky ile yaptığı bir tartışmalarından etkilenerek, kararını değiştirir ve 1976’da, Yol Kenarı Pikniği yapıtı temelli bir
senaryo üzerinde çalışmaya başlar. Ancak birtakım aksaklıklar yaşanır. Çekim ve görüntü kurgusu aşamasında negatiflerin yanlış gelişmesi, Tarkovsky’nin en hassas olduğu nerdeyse tamamı çok genel çekimlerden oluşan tüm dış çekimler, kullanılamaz
olur. Bu da yetmezmiş gibi Tarkovski, Nisan 1978'de kalp krizi geçirince, daha fazla gecikme
yaşanır. Olaylı film, 1979'da tamamlanır. Cannes Film
Festivali'nde, ‘Ekümenik Jüri Ödülü’ kazanır.
Filmin adı, romanda geçen izci tabirinden gelir.
Tarkovsky, bu sözcüğü, iz sürücü olarak değiştirmiş ve büsbütün ana ıra üzerine
kurduğu filme, aynı adı vermiştir. Stalker sözcüğü eş zamanda, sapmak, sürünmek
mânâlarını karşılıyor…

Irak bir gelecekte, esin perilerini aranan bir
yazar ve ilimsel bir keşif peşinde bilim adamından oluşan iki müşterisini yanına alan İz Sürücü, Bölge adıyla
bilinen ve kişinin en derin arzularını gerçekleştiren bir odayı barındıran
yasak bölgeye doğru keşif yolculuğuna başlar. İz sürücüler, Bölge’yi en iyi bilen,
yetileri gelişkin kişilerdir. Bilinen fizik yasalarının geçerli olmadığı Bölge, dünya dışı varlıkların ilk ziyaretinden beri
birtakım sapaklıklar sergilemektedir. Yolculuğa başlamadan evvel evde İz Sürücü’nün karısı, Bölge’ye
gitmemesi için yalvarır. Ama paraya gereksindikleri için adam, onu görmezden
gelir. Gezi için buluştuklarında, tren yolunda, bir demiryolu çalışma vagonunda ilerleyerek,
Bölge’ye kuşanmış askerî ablukadan
kurtulurlar. Bölge’nin özeğine doğru ilerlerlerken, İz Sürücü, müşterisi iki adama, onlara önceden öğütlediklerini aynen
yapmalarını söyler. İz Sürücü’nün, kardeşi de, böyle bir gezide yaşamını yitirmiş bir iz sürücüdür. Yazar, İz Sürücü’nün tavsiyelerini ciddiye
almazken, bilim adamı, bunlara uyar. Yolculuk boyunca, yazar ve bilim adamı,
Bölge’yi ziyaret etme nedenlerini tartışırlar. Aralarla İz Sürücü’de, onlara katılır. Yazar,
bir süredir kendisini ter ettiğini düşündüğü ilhamını tamamen yitirmekten
korkmaktadır. Daha az kaygılı görünmeğe uğraşan ve içi dolu bir çanta
taşıyan bilim adamı ise, Bölge’nin barındırdığı ilimsel gizemi çözerek Nobel ödülü
kazanmayı ümit etmektedir. İz Sürücü ise, onlara yardım etmesinin şahsi çıkarları için olmadığında diretir.

İnsanın hayalini kurmaya korktuğu upuzun zifirî
tünellerden geçtikten sonra, uzun zaman önce terk edilmiş ören bir yere
varırlar. Bura, çürümeye
yüz tutmuş eski
endüstriyel bir yapıdır.
Merakla odaya bakınırlarken, bilim adamı, esas amacına ilişkin niyetini belli
etmeğe başlar. Çantasından çıkardığı 20 kiloton patlayıcıyı, odayı yok etmekte
kullanacaktır. Gerekçe olaraksa, insanların kötü amaçları uğruna odayı
kullanmalarını engellemektir. Yazar, kardeşini ölümden geri getirmeyi
istemektedir. Ama kardeşi ise, zenginlik tutkusu uğruna odayı erişmek için can
vermiştir. Yazar anlamıştır ki, gerçekte kimse en derin tutkuları ayrımında
değildir. Zamanı gelene değin hepbir şeyler ister dururuz. Ancak onları elde
etme şansı belirince, o tutkuların saf arzusu ansızın yitiverir. Üç adam, buz
gibi bir tartışmaya tutuşurlar… Bilim adamı, bombayı parçalarına ayırarak,
odayı yok etmekten vazgeçer. Hiçbiri, odaya girmez…

İz Sürücü, evine döndüğünde, karısına
insanlığın, iyi bir hayat yaşamak için gereksinimi inancını nasıl yitirdiğini anlatır. Son çekimde, çiftin
tuhaf kızı, mutfakta tek başına otururken, bardağı masa üzerinde itmek için zihin gücü(telekinezi) kullanarak, düşürüyor. O esna evin dibinden
tren geçerken tüm yapı hiddetli
sarsılıyor.
İZ SÜRÜCÜ OLMAK
“Stalker'ın
konusu da bu: kahraman, inancı sarsıldığında umutsuzluk anları yaşar; ama her seferinde, umutlarını ve yanılsamalarını yitirmiş insanlara hizmet etme mesleğinin yenilenmiş
duygusuna gelir."
Andrei
Arsenyevich Tarkovsky

Tarkovsky’ye göre, film ve roman arasında, ‘İz
Sürücü’ ve ‘Bölge’ sözcükleri hariç bir bağ bulunmaz. Hikâye, insanın karanlık
doğasına dokunduğu için filmin izdemi insan. Filmde ve romanda yer alan Bölge,
kişinin zihninin karanlık ve ıssız dehlizlerini ifade eder. Bir nevi benliğe
yolculuk olarak da, algılanabilir. Varlığı kirleten tüm kaygıların barınağı
zihne, kişinin kendisinden başka birinin girebilmesi olanaksızdır. Bu durumda,
İz Sürücü’nün, filmde varlığı, romana nazaran daha simgesel konuma indirgenir. Umutsuzluğu,
olmadığınca derinden tadan kişi, başkalarının yüzeysel umutlarının hizmetkârı
olarak yaşama tesellisi bulur, düşüncesi ile uyuşur. Tüm Tarkovsky filmlerinde
olduğu
gibi sesin, görüntü ile ayrımsanamaz birliktelikte
kullanıldığı Stalker, sesin olağanca uyarıcı varlığı, görüntünün yalnız çehrelere odaklanarak, kişileri, mekândan yalıttığı çekimler, yasak bölgeye-zihne gerçekleştirilen yolculuğun içselliğini çağrıştırır. Uzak bir nehrin sesi,
rüzgârın uğultusu, aralarla bir hayvanın alttan ürpertici çığlığı, filmin olağan dışı sessizliğini olağanca doldurur. Bu
seslerin, boşluğu doldurmak gibi kaygısı yoktur. Bilâkis kişiyi, Bölge’ye, karanlık yerlere çeken alışılmadık çağrışım duygusu yaratmaktadırlar. Ancak tüm film boyunca, bir çalgıdan ya da bir canlıdan çıkan hiçbir ses, doğrudan anlaşılabilir biçimde yükselmez. Hepsi, birbiri içinde sentezlenmiş bütünlükte işitilirler…

Filmin olaylı çekim sürecine ilişkin, yapım tasarımcısı Rashit
Safiullin bir konuşmasında, Tarkovsky'nin,
Stalker'ın sadece dış mekân çekimlerini nerdeyse bir yıla yakın zamanda
gerçekleştirdiğini belirtmiş. O kısım çekimler bitip de, ekip Moskova'ya döndüğünde, ham filmin uygunsuz
koşullar
altında kullanılamaz olduğunu fark etmiş. Film, dönemin Sovyet
laboratuvarlarına yabancı yeni bir cins film olan
Kodak 5247 ile çekilmiş. Bu sorundan evvel baş gösteren Stalker’ın görüntü
yönetmeni Georgy Rerberg ve Tarkovsky arasında sürtüşme, kayıt alınmış filmlerin son durumlarını görünce, son raddeye varmış ve Rerberg’i kovmuş. Bu olay üzerine Sovyet Sinema
Kurulu, filmin çekimlerini iptal etmek istemiş. Ancak Tarkovski, filmi iki
bölüm olarak yapabileceğini önerdiyse de, bu durum ciddi bütçe artışı demektir. Onay almayı başarınca, filmin tamamına yakını yeni bir görüntü yönetmeni ile çekilmiş; Alexander
Knyazhinsky. Rerberg ve Tarkovsky arasında sürtüşme, Tarkovski’nin,
senaryoyu iyi yazamadığını
ve lüzumsuz dış mekân çekimleri abartılı
ortam duygusu gereksinimi gibi düşüncelerini görmezden gelerek, çekimleri kararlılıkla
sürdürdü ve yalnız dış çekimler
için toplamda beş bin metre üzerinde film tüketmiş. Karakterlerin,
Bölge içinde seyahat ettikleri yer, Estonya, Tallinn yakınlarındaki Jägala nehri üzerinde, terk edilmiş iki hidroelektrik
santralinde, birkaç günde çekilmiş. Bölge’ye girilmeden evvelki çekim, Tallinn'in merkezinde,
eski Rotermann tuz deposunun(şimdi
Estonya Mimarisi Müzesi) ve eski Tallinn Enerji
Santrali'nin, şimdi Tallinn Yaratıcı Merkezi'nin yanında, eski bir Flora kimya
fabrikası
idi. Bölgedeki bazı çekimler Maardu'da, Iru
Santrali yanında, Bölge'ye açılan kapılar çekimi ise, Idakeskus'un
arkasında Punane Caddesi yanında Lasnamäe'de çekilmiş. Diğer çekimler, Pirita nehri üzerinde, Tallinn-Narva
otoyol köprüsü yakınında çekilmiş…

Ses tasarımcısı
Vladimir Sharun yorumuna göre, Tarkovsky dâhil film yapımında yer alan ekip üyelerinin nerdeyse tamamı,
zehirli yerlerde uzun çekim programı sebebiyle öldüler. Tallinn yakınlarında, Jägala nehri etrafında,
yarı çalışan bir hidroelektrik santrali olan bölgede çekim yapılırken, nehrin yukarısında bulunan kimyasal
tesisten, akıntıya karşı zehirli sıvılar
dökülmüş. Bunun ispatı
olarak Stalker'da yer alan bir çekimde, yazın yağan kar ve nehirde yüzen beyaz köpükler görülür. Bu, o korkunç zehirdir. Ekipte birçok kadının yüzlerinde alerjik
tepkimeler oluşmuş. Zaten Tarkovsky’de, sağ bronş tüpü kanserinden ölmüştü. Bu durum,
Tarkovsky’nin eşi Larisa Tarkovskaya, kocası ile aynı hastalıktan Paris'te öldüğünde anlaşıldı.

Stalker’ın müzikleri, Tarkovski'nin önceki
filmleri Solaris ve Mirror'ın müziklerini yapan Eduard Artemyev bestelemiş. Tarkovsky, Artemyev’e, doğu ile batının müşterek kültüre sahip
olup, eşzamanda yine birbirlerinden kopuk oldukları düşüncesini yansıtacak
biçimde müziğe gereksindiğini açıklar.
Tarkovski’nin beklentisi, batı müziğini, doğu tarzı çalgılarla yahut
tersi icra etmektir. Bunun üzerine, Stalker için iki farklı varyasyon besteleyen ve kaydeden Artemyev’in ilk
kurgusu, tek orkestra ile icra edildiğinden, görüntülerin duygusuna sinemediği için Tarkovski tarafından reddedilir. İkinci kurgu, ses tesirleri
ile başkalaştırılan geleneksel çalgılarla oluşturulur. Son kurguda müzikler, doğal seslerden ayırt edilemez olduklarında
film için uygun biçime bürünürler. Tarkovsky, müziğin, anlamı değiştirmeden görüntünün duygusal tonunu bozduğuna inanıyordu. Ayrıca düşünsel ağırlıkta bir filmde, müziğe yer olmayacağına ve bunun yerine müziğin, sesler ile değiştirildiğine inanıyordu. Bu sebeple Stalker
ve Nostalghia, bu tutarlılığı gerçekleştirmiştir…
İZ SÜRÜCÜ TARZI
"Tabii ki,
tüm sanatlar entelektüeldir, ama benim için tüm sanatlar ve sinema, her şeyden önce duygusal olmalı kalbe etki etmelidir. Sınırsız bir çevre ile insanı yan
yana getirmek, onu, yanından ve uzağından geçen sayısız insanla harmanlamak, bir insanı tüm dünyayla ilişkilendirmek, sinemanın anlamı budur."
Andrei
Arsenyevich Tarkovsky

Tarkovsky Sineması’nda, görüntü kurgusu yok
denecek denli yerini kameranın ağır devinimli uzun
çekimlerine bırakır. Tarkovsky, ‘Zamanda Heykeltıraşlık’ adını verdiği bir sinema kuramı geliştirdi. Bir araç olarak sinemanın, kişinin zaman deneyimini değiştirmek olduğunu düşünmüştü. Ham film görüntüleri, zamanı doğrudan kopyalar.
Filmlerinde, mümkün olan en az kesinti ile
en uzun çekimler üzerinden izleyiciye, geçen zaman ile yaşanan ân arası bağı sezdirmeyi amaçlamış, tüm filmlerinde, bunu
uygulamıştır. Tarkovsky, 1950'ler
sonlarına doğru Sovyet toplumunun diğer şeylerin yanı sıra yabancı filmlere, edebiyata ve müziğe açıldığı ‘Kruşçev Çözülmesi’ olarak anılan dönemde film yönetmeni
olma şansını elde ettiğinden, Avrupalı, Amerikalı ve Japon yönetmenlerin
filmlerini izlemesine olanak sundu. Bu deneyim, henüz oluşma aşamasında görsel
biçemine doğrudan nüfuz etti. Film okulunda öğretmeni ve akıl hocası Mikhail Romm, öğrencilerine hat safhada özgürlük tanıyarak,
onlara bir film yönetmeninin bağımsızlığını öğretti.
“Tarkovski'nin,
ilk filmini keşfetmem bir mucize gibiydi. Birden kendimi, o zamana kadar anahtarları bana verilmeyen bir odanın kapısında buldum. Her zaman
girmek istediğim ve onun özgürce ve tamamen rahat hareket ettiği bir odaydı. Karşılaştığımı ve uyarıldığımı hissettim: Birisi, her zaman söylemek istediğim şeyi nasıl olduğunu bilmeden ifade ediyordu. Tarkovski, benim için en büyük, yeni bir dil icat eden,
filmin doğasına uygun, hayatı bir yansıma, hayatı bir rüya olarak yakalayan kişidir.”
Ingmar
Bergman
Krzysztof
Kieslowski,
"Andrei Tarkovsky son yılların en büyük
yönetmenlerinden biri idi." diye belirterek, Tarkovsky'nin,
Ivan'ın Çocukluğu filminin, kendi çalışması üzerinde bir tesir olarak
değerlendirmiştir…