YAMYAM ÂŞIKLAR
Burada, okul yahut yetişkin izdemli pek çok ‘Romantik’ anime filmi ele aldım. Çoğunun öyküsü, ıraları(karakter) alttan fetiş unsurları birbirinin benzeri idi. Pankreasını Yemek İstiyorum(I Want to Eat Your Pancreas/ Let Me Eat Your Pancreas) - Kimi no Suizō wo Tabetai - 君の膵臓をたべたい , bunlardan biridir. İncelemesine biraz geciktim. Olağanda, Shinkai animeleri evveli veya ardılı yayınlamayı düşünüyordum. Ancak, bariz sebeplerden sıra gelmedi… Girizgâh itibariyle belirteyim, Pankreasını Yemek İstiyorum, Japon anime filmlerinde izlemeye alıştığımız içe kapanık oğlan veya kız tipini canlandıran dışa dönük kız ya da oğlan tipinin, şirin karşıtlığından doğan salt duygusal bir anime film aslında.

Lise sıralarından bu yana yazan Yoru Sumino, Japonya’da, 1994’ten beri düzenlenen Dengeki edebiyat yarışmasına katılmak istemiş, ancak müsvedde hâlinde olan kısa öyküsünü temize çekerek, düzenlediğinde, yarışma koşulları için uzun olduğunu görmüş. Bunun üzerine, 2014’te bir internet sitesinde yayınlamaya başlamış ve bu biçimde, uzun soluklu romantik seriye dönüştürmüş, naif uzun öyküsünü. 19 Haziran 2015’te, Futabasha adlı yayımcı tarafından roman olarak ilk kez yayımlanan yapıt, yine aynı yayımcının aylık yayımladığı Gekkan Akushon/Monthly Action adlı dergisinde, 25 Ağustos 2016 ile 25 Mayıs 2017 tarihleri arasında, iki cilt/tankobon hâlinde manga olarak yayımlanmış.
Eş zamanda senaryosunu da yazan Shinichiro Ushijima’nın yönettiği 108 dakikalık anime film, 1 Eylül 2018’de gösterime girdi. Anime’nin yapımı, Keiji Mita’nın başında bulunduğu Studio VOLN tarafından gerçekleştirildi. Ayrıca, Takumi Kitamura ile Kakegurui'de, yüreğimizi hoplatan Minami Hamabe'nin başrollerini oynadıkları, doğrudan romandan uyarlanan ve 28 Temmuz 2017’de gösterime giren, canlı hareketli filmi de bulunuyor… Ben, ağırlıklı olarak anime filme değineceğim…
BAHAR AĞACINDA AÇAN KİRAZ ÇİÇEĞİ
Sınıfın, hattâ okulun en içe kapanık öğrencisi Haruki, dikişlerini aldırmak üzere gittiği hastahanenin bekleme odasında boş koltuklardan birinde kapağında, Ölümle Yaşamak yazan bir günce bulur. Gayri ihtiyari merakla açıp, okumaya başlar. O esna, yanına bir kız gelir ve defterin, kendisine ait olduğunu belirtir. Bu kişi, sınıfın en sevilen kızı Sakura’dır. Defterde yazdığı üzere, yazılarını okumuş olan Haruki’ye mecburen, ölümcül derece pankreas hastası olduğunu açıklamak durumunda kalır. Bu sırrını, ailesi hariç başka kimseler bilmemektedir. İlk öğrenen kişi, Haruki’dir…

Haruki’nin serinkanlı duyarsızlığından çok etkilenen Sakura, ardıl günler ona daha yakın olmaya başlar. Haruki tam bir kitap kurdudur. Okulda, boş zamanlarında ki, dersler hariç teneffüsler dâhil hep okumaktadır. Bu sebeple, okul kütüphanesinde, gönüllü sorumlu olarak çalışmaktadır. Bunu bilen Sakura, yardımcı olarak yanında göreve başlar. Bu vesileyle beraber bolca zaman geçirmeye başlayan ikilinin dostluğu ilerler. Öyle ki, dışarda bile birlikte takılır olurlar. Sakura’nın, ölmeden evvel yapılacaklar dizelgesi vardır. Ve orada ne yazıyorsa aynen gerçekleştirmeyi istemektedir. Okuldan, eve; evden, okula giden Haruki için bu yepyeni bir durum olur. Hiç gitmediği kafelere, restoranlara, karaoke barlara uğramak zorunda kalır. Okul tatile girince, tren ile gezintiye çıkarlar ve büyük bir otelde, süitte kalırlar. Doğruluk mu? Cesaret mi? Oynarlar ve birbirlerine, düşüncelerini açarlar. Aynı yatağı paylaşırlar…
Yeniden okula döndüklerinde, Sakura’nın yakın arkadaşı, Kyoko tüm sınıf, Sakura’nın, pısırık, işe yaramaz gördükleri Haruki ile aşırı yakınlığından rahatsızlığı ile yüzleşirler. Bu arada ikili, Sakuranın yapılacaklar dizelgesine göre faaliyetler gerçekleştirmeyi sürdürür. Ancak Sakura ansızın rahatsızlanır ve hastahaneye yatar. Haruki, kızı ziyaret eder. Sakura kent etkinliklerini kaçıracağı için üzüntülüdür. Ancak, sağlığı açısından yataktan ayrılmaması gerekmektedir. Gece olunca, beraber, havai fişek gösterilerini izlemek üzere dışarı çıkarlar. O gece birbirlerine ilk kez gerçekten sarılırlar. Zira Sakura hikâye başlarında Haruki’ye birden ardından sarılmış ve sonra bunun şaka olduğunu söyleyerek, Haruki’yi kızdırmıştı. O da, kızın üzerine abanarak, kimin daha ciddi olduğunu kendince göstermişti…
Ertesi gün, hastahaneden taburcu olacak olan Sakura’yı, öğle yemeğine davet eden Haruki, ona ilk tanıştıkları zamanlar, Sakura’nın söylediği biçimde pankreasını yemek istediğini yazar. Fakat kızdan yanıt gelmez. Endişelenen Haruki, tüm gün, üstelik kapanışa değin restoranda bekler. Ama Sakura gelmez. Bunun üzerine evine döner. Evde televizyonda haberleri izleyen annesi ile babasına selâm verirken, haberlerde, şehirde kol gezen bıçaklı katilin yeni kurbanını vermektedir. Göğsünden bıçaklanarak öldürülen on yedi yaşında, lise öğrencisi bir kızdan söz etmektedir. Sakura, hastahaneden ayrıldıktan sonra, Haruki ile buluşmaya giderken, katilin hedefi olmuştur…
Tüm arkadaşları, cenazesinde küllerinin olduğu küp karşısında gözyaşları dökerlerken, Haruki buna cesaret edemediğinden cenazeye katılmaz. Bir hafta evden çıkmaz. Kendini az toparladığında, Sakura’nın kederli annesini ziyaret eder ve kızın güncesini ister. Kadın, kızının söz ettiği kişinin Haruki olduğunu anlayarak ona, günceyi verir. Sakura, ona bir mektup bırakmıştır. Sakura, en iyi arkadaşı Kyoko’yu, Haruki’ye yakıştırdığından, günceyi, ona okutmasını istemektedir. Aynı zamanda Kyoko, Sakura’nın ölümcül hastalığından bihaber olduğundan, bunu talep etmiştir. Ayrıca, Haruki için yazdığı kısımda, mesajını gördüğü için karşılık olarak, pankreasını yemek istediğini belirtmektedir. Evden ayrılmadan evvel Sakura’nın annesi, Haruki’ye adını sorar. Oğlan, ilk yaz ağaçları mânâsına gelen Haruki olduğunu söyler. Bunun üzerine kadın, kızının adının anlamı olan kiraz çiçeği yani Sakura ile ne denli uyumlu olduğunu belirtir.
Başka bir zaman, Kyoko’yu, Sakura’yı öldüğü gün davet ettiği restorana çağıran Haruki, günceyi ona sunar. Kız okuyup, hastalığını öğrenince, çok üzülür ve hüngür hüngür ağlar. Ayrıca, bunu gizlediği için Haruki’den iki katı nefret eder. Oradan çıkıp, gider. Haruki, peşinden koşar. Kızı durdurur ve örtük biçimde teklifte bulunur…Bir sene içinde Haruki, Sakura sayesinde çok değişmiştir. Artık dışa dönük biridir. Haruki ile Kyoko, Sakura’nın küllerinin bulunduğu lâhit mezarını ziyaret ederler. Oradan, Sakura’ların evine giderler. Mezarlıktan ayrılırken, zamansız esinti ile Haruki’nin çehresine doğru kiraz çiçeği yaprağı uçar, sağ yanınca uçup, gider. Henüz mevsimi değildir. Haruki beriye bakar, mezardan başka şey görmez. Onlar gidince, Sakura’nın mezar taşı kenarında pembe kiraz çiçeği yaprağı durmaktadır…
PANKREASINI YİYEM
Her ne denli manga gölgesinde kalmış olsalar da, anime ve canlı film, hareketli sunum yöntemleri doğrultusunda konuyu daha akışkan işliyor. Ama canlı filmin belirsiz anlatı akışı, manga ve romana daha yakın duruyor. Yine de, manga, onların akıbetine uğramamış, romanın yazınsal tür olarak doğası gereği evrensel bağlamsızlığına dâhil olmuş. Ancak, manganın çizimleri ile anime film karakter tasarımları arası ayrım, manganın öncül olması itibariyle kendini alenen gösteriyor. Şahsen, anime Sakura ile Haruki tasarımlarını, hem manga hem de, canlı filme yeğlerim.

Sakura’nın, edepsiz şeyler yapma arzusu, Türk’ler gibi her geleneksel toplumda olduğu üzere Japon toplumunda da, yazılı ve görsel kültürel yansımalarında, çağdaşlaşma gerekçesi altında ataerkil kaidelere doğrultulmuş yeni dünya düzeni keskin kılıcı gibi göz alıcı parlayan, alımlı ve tek boyutlu asılsız duruşlar, dengesiz davranış biçimlerini ‘değer’ gösteriyor. Bireyin olağan algısını, muhakeme erkini bozuluma uğratmak, değerlerini çarpıtmak için yazılı ve görsel iletişim gereçleri, yirmi birinci yüzyılda da, işlevlerini daha anlık gereklilikte yegâne gerçekleştiriyor. Sakura’yı, Japon anime filmleri ve dizilerinde görmeğe alıştığımız önden çapraz olarak kavuşan uzun ve geniş kollu ulusal Japon giysisi içinde görmeyişimiz ve duruma uygun açıklama ile ataerkil bir toplumun eril üyesi Haruki ağzından, bunun için geciktiğini, başka bir kentte düzenlenecek etkinliğe yetişebileceğini ifade edişi, ananelerine karşıt olgulara kuşkuyla yaklaşan mütereddit algıyı zapt eden tek tip değişimci-yoğaltıcı zihniyetin karşılığı olarak belirir. Japon toplumu bilinçaltında, önemli gerçeklik olarak, 1603’te başlayıp, 1868’de Meiji Yenilenmesi’ne değin süren ilk çağdaşlaşma çabalarını içeren Edo Dönemi, kültürel, siyasî, iktisadî bağlamlarda büsbütün dışa kapalı, günümüz Japonya başkenti Tokyo -Edo, Tokyo’nun eski adı- merkezli geleneksel gelişme olarak belirmiş, Meiji Yenilenmesi ile iç siyasî yapılanmasında derebeylik anlayışı, Şogun sülâlesi, yerini İlhanlık(imparator) geleneğine devrederek, tek adam merkezli yönetim biçimini başlatmıştır. Gelecek yıllarda açığa çıkan Hristiyanlık ve Musevilik yanlısı ‘misyoner’lik faaliyetleri ile giderek Japon yaşayışına yerleşerek, yönetim ve toplumsal alanlarda içten kemirmeye başlayıp, zayıflattığı düzende, Osmanlı’da olduğu gibi yabancı ayrıcalığı(kapitülasyonlar) dönemini doğurmuştur. Üstüne, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan çekinsel(nükleer)felâketler sonrası Japon ordusu teslim olunca, derinden hissedilen millî buhranın, Türk milleti gibi ananelerine kökten bağlı Japon milleti dimağında açtığı yaralar, yirminci yüzyıl ikinci yarısı ve günümüz yirmi birinci yüzyıl ilk çeyreğinde kültürel yaşayışa derinden nüfuz etmiştir.

Karın boşluğu üst tarafında ve bel omurları ön kısmında yerleşik bir organ olarak, salgılarıyla sindirim işlevine yardımcı olup, kan şekerini düzenleyen pankreas, insan bedeni için hayatî bir iç uzuvdur. Kan tükürük bezi olarak da bilinen pankreas, Yununca, pan: hep; kreas: et sözcükleri birleşiminden türemiştir. Önden, beriye yassılaşan pankreas, kabaca çengel biçimindedir. Ana mizansen öğesi olarak anlatıda işlevi, sinsice ilerleyen pankreas kanseri misali toplumun temel yaşamsal dizgesi millî kültürü ve ananelerini kemirmektir. Bir toplumun, yüzleştiği tüm olgulara bakışı ve eyleme geçişi bu değerleri doğrultusunda olduğundan, onlara saldırarak, dilediğince biçimlendirmek, hâliyle toplumun algısıyla oynayıp, geri alınamaz zihinsel yaralar açmak, Türk toplumuna da yapıldığı üzere o toplumu, içten bitirmektir. Böyle bir toplumun yansıması olan sınıfı, alışılmadık çocuk Haruka ile barıştırmak neticesinde, onu kabûlleniş ile öze-geçmişe bağlılık en makûl ölçütte nihâyetlenecek, kendine yabancılaşma başlayacaktır. Karşıt görüşte topluluğu ikna etmenin en kestirme yolu, uyuyan başkalaşım hücresini-Haruka’yı (Akira) uyandırarak, uyum sağlıyor göstermektir. Bu noktada, Japon Turancılık anlayışının dirilmesi düşüncesi, akla gelebilir. Akira, Neon Genesis vb. animelerde de, değindiğim üzere pekâlâ doğrudur. Ancak eş biçim, Dünya’da tüm toplumlar denli Türk toplulukları üzerlerinde de oynandığından, asıl erek, nevi maddî, manevi hususlarda yoğaltılarak, saldırganlaştırılan Dünya toplumlarını, yakın gelecekte içte ve dışta ölümcül kutuplaşmaya vardırmaktır. Şöyle düşünebiliriz ki, artık günümüzde dünyanın her yerinde yedi, yirmi dört üretilen görsel ve yazınsal işlerin tümü gibi Pankreasını Yemek İstiyorum’da, öyle algılandığı ölçütte gayet renkli, sevgi dolu bir anime filmdir.


